Yeni yıla yeni heyecan ve yeni Başbakan ile başlayan Yunan Halkı kısa sürede toparlanmanın yollarını keşfedebilir mi yoksa bundan çok yıllar önce Irak’ta vuku bulan ve kısa sürede tersine dönen iktidar değişimine benzer dış odaklı etkilerin esiri olur mu?
Başbakan Çipras göreve başladığında AB ile olan anlaşmanın son günleri yaşanıyordu. Buna karşılık iktidara gelirken verdiği taahhütler AB de büyük soru işaretleri yaratmış olduğu için stratejisinin ne olabileceği heyecanla bekleniyordu. Atina borçlarının altı ay ertelenmesini talep ettiği halde Almanya zaman uzatmaya gerek olmadığını söyleyerek Atina’yı sıkıştırmaya çalışıyor. Sonuçta şimdilik kaydıyla orta yol bulundu. Atina dört ay süreyle rahat nefes alacak ancak bu süre zarfında alacaklıları ile (önemli bir miktar Alman bankaları) makul bir noktada buluşması gerekiyor.
İktidara gelirken verilen sözler atılan devrimci sıloganlar gün gelip sahibini buluyor. Hayali sözler verilerek oturulan iktidar koltuğu bazı ülkelerde iğneli fıçıya dönüyor, bizim ülkemizde ise Hawai adalarında tatil anlamına geliyor. Bu konuyu ahlaki boyutları ile birlikte tartışmak için erteliyoruz.
AB borçların geri ödenmesi ile alakalı anlaşmayı Atina lehine dört ay ertelerken daha büyük siyasi sıkıntılar çıkmasını engellemeye çalışıyor. İflasa sürüklenen bir AB üyesi ülke dibe inecekse beraberinde başkalarınıda sürükleyeceği muhakkak. Hele bu ödenmeyecek borçlar Alman ve Fransız bankalarından alındıysa sorun daha da derinleşecek.
Dört aylık süre Atina için yeterlimi derseniz, kesinlikle değil. Atina aralık ayına kadar bu oyalamayı başarmak zorunda, bu arada Yunanlılar başka kışkırtmalara kapılmadan hükümeti desteklerse Çipras hedefine hayli yaklaşmış olacak. Gelecekte kimlerin sözünün gececeği aralık ayında İspanya seçimlerinin sonucuna bağlı. Umutların bağlandığı Podemos Partisi iktidara gelebilirse Lideri Pablo İglesias, Çipras’ın en büyük destekçisi olarak İspanya içinde AB den Atina benzeri taleplerde bulunacaktır. Problem bir tane olunca çözmek hayli kolay olabilir ancak AB nin iki farklı noktasında olunca bu sorunu yönetmek Almanya için bile çok zor olabilir.
Atina aralık ayına kadar kazasız belasız yola devam edebilirse ve ikinci şart olan İspanya seçimlerini İglesias kazanırsa gelecek on yıl AB için hayli farklı yaşanacak diyebiliriz. İskoçya deneyimini yaşayan AB, arkasından Yunanistan seçimleri ile farklı bir kulvara geçti, bunun üzerine bir de İspanya’da Podemos Partisi seçilirse AB için ayni zamanda Euro kullanan zor durumdaki AB ülkeleri için yeni bir umut olabilir. ABD’nin yıllardır biraz boya ile kağıtları boyayıp ekonomisini düzelttiği şekilde AB üyesi ülkelerde Merkez Bankasında boyalı kağıtları biraz fazla basarak bu işi çözme yolunu mu seçecekler yoksa AB kendiliğinden çözülme sürecine mi girecek?