Asker ve iktidar

BAŞBAKAN Erdoğan’ın Harp Akademileri Komutanlığı’nda konferans vermesi, yakın tarihimizin en önemli olaylarından biridir.

Asker, Başbakan’ı böyle bir konferansa davet ederek, Başbakan da “ordu gözbebeğimizdir” diyerek mesajlarını vermişlerdir.
Önemi şuradan bellidir, Cumhuriyet tarihimizde ilk defa bir başbakan Harp Akademileri’nde konferans vermiştir!
Başbakan konferanstan sonra çıktığı Güney Kore gezisine Genelkurmay 2. Başkanı Org. Hulusi Akan’ı da almıştı. Uçaktaki sohbette Org. Akan, Başbakan’ın konferansının asker camiasında çok olumlu bir izlenim bıraktığını anlatmış.
Başbakan’ın konuşması da askerleri motive edecek bir içeriğe sahiptir.


Afganistan’da ne işimiz var?.. Başbakan, kurmay eğitimi alan subaylara bunun çağımızdaki stratejik sebeplerini anlatıyor, aynı zamanda, Fahrettin Paşa’nın Afganistan için söylediği “Nerede bir hadise varsa orada bulunuruz” sözünü hatırlatıyor; kaynak, büyük tarihçi Zeki Velidi Togan’ın anıları...
Suriye’yle niye bu kadar ilgiliyiz?.. Yıl 1918, Suriye’den çekiliyoruz, Havran Jandarma Komutanı Selahattin Bey’in Türkiye İş Bankası Yayınları’ndan 2006’da çıkan “Suriye ve Filistin Hatıraları” adlı kitabında anlattığına göre, halk “Bizi bırakıp nereye gidiyorsun Türk?” diyerek yakınmıştı. Bu anekdot konferansta herkesi çok duygulandırmış.
Başbakan, konuşmasında Çanakkale ve Sakarya destanlarından da anekdotlar anlatmıştır.


Başbakan sözü bu noktada terörle mücadeleye getiriyor:
“Türk Silahlı Kuvvetleri’nin terör karşısında sergilediği dirayet ve cesaret takdire şayandır. Türk Silahlı Kuvvetlerimizi en güçlü şekilde desteklemeye, teşvik etmeye, tüm ihtiyaçlarını noksansız olarak karşılamaya devam edeceğiz... Türk Silahlı Kuvvetlerimizi barışa hizmet eden caydırıcı bir güç olarak, gözbebeğimiz bir kurum olarak desteklemeyi sürdüreceğiz...”
Başbakan sorunun sadece güvenlik politikalarıyla çözülemeyeceğini belirtiyor, ekonomik kalkınma ve “demokratikleşme adımlarımızı da atmaya devam edeceğiz” diyor.
Kalkınma ile harp sanayii arasındaki ilişkiyi de ayrıntılarıyla anlatıyor.
Bunlar ‘askere sesleniş’ konuşmasıdır.


Askerlere rejim teminatı veren Başbakan, “Demokratik, laik bir sosyal hukuk devleti ilkesinden sapmış bir Türkiye’nin çıkışı olamaz” diyor, darbelerden hiçbir ülkenin kazançlı çıkmadığını, askeri müdahaleler yüzünden Türkiye’nin “on yıllarını heba ettiğini” vurguluyor.
2002’den 2007’ye kadar orduda müdahale amaçlı, en azından hükümet karşıtı çeşitli çalışmaların yapıldığı artık belgeleriyle biliniyor. Ama bugün ordu, kendi tarihinde ilk defa bir başbakanı böyle bir konferansa davet ediyor, o da askerin siyasetle uğraşmasının sakıncalarını anlatıyor.
Bu konferansın özeti, askerin tamamen siyaset dışına çekilmesi, siyasetin de askere profesyonel görevinde destek vermesidir. Siyasi tarihimizin en önemli mutabakatlarından biridir bu.


Böyle bir mutabakat Atatürkçü kesimde ordu adına hayal kırıklığı yaratmış mıdır? Eğer öyle ise, dünyanın değiştiğini artık görmeliler. Cumhuriyet’in kurulmasında büyük rolü olan ordu, demokratik Türkiye’de artık siyasi bir aktör olmayacaktır. Liberallere gelince, bir süredir zaten “askeri vesayeti gerileten hükümet statükoyla uzlaştı” diyorlar.
Halbuki muhafazakâr gelenekte, siyasete karışmayan, görüş empoze etmeyen, “vatan savunması” yapan orduya “peygamber ocağı” özeni gösterilir. Menderes ve Özal da böyleydi. Dahası, demokratikleşme ve sivilleşmenin “kırıp dökmeden” gerçekleştirilmesi, ülke yönetme sorumluluğunun bir gereğidir.
Seçilmiş iktidarlara karşı devlet kurumlarının siyasi muhalefet gibi davranması hastalıklı bir geleneğimizdi, sonuna geldik. İktidara muhalefet etmek isteyenlerin gideceği tek adres artık halktır, çeşitli renklerden ve sınıflardan oluşan toplumdur.

(Hürriyet)