Geçmişe dönelim… Almanya’da 27 Ocak’ta 33 yaşındaki bir kişide Korona virüsü tespit edildi. Çin’den gelip bir firmada seminer veren Çinli’nin bulaştırdığı anlaşıldı. 10 Mart’ı 11 Mart’a bağlayan gece de Türkiye’deki ilk vaka açıklandı. Avrupa’dan gelen bir kişinin Kovid-19 testinin pozitif çıktığı duyuruldu. Dünyada bugünlerde virüs bulaşanlar üç milyonu aştı. Hayatını kaybedenlerin sayısı ise 240 bini aştı.
Salgın ne zaman geride kalacak bilmiyoruz. Şu an ne aşısı ne de ilacı var… Aşı haberi bekleniyor. Yahya Kemal Beyatlı’yı bilirsiniz… Kurtuluş Savaşı’nı anlattığı ‘Eğil Dağlar’ adlı eserinde dengeleri anlatmak için ‘Kuvvetler Musavi’ deyimini kullanır. ‘Musavi’ eski dilde eşit demek… Virüse karşı kuvvetler şu an ‘Musavi’ değil… Tüm dünyada sağlık ordusu cansiperane savaşıyor… Hepsine takdirle teşekkür ediyoruz. Aşı bulununca kuvvetler aşının lehine tamamen değişecek…
Dünya Sağlık Örgütü’ne göre, 26 Nisan itibariyle 103 aşı çalışması devam ediyor. Bir bölümü başa güreşiyor. Gönüllü insanlar veya hayvanlar üzerinde klinik deneylerine başladılar bile… Aşı bulunduğu takdirde hızla çok büyük çapta üretebilmek için dünya çapında ABD ve Hindistan’da toplam dört büyük aşı üreticisi kapasitelerini artırmış bekliyorlar… ‘Aşı bulunsun biz hazırız’ diyorlar yani…
Aşıyı beklerken, bir yandan da salgının tıbbi olduğu kadar ekonomik, sosyolojik, psikolojik veya çevresel etkileri tartışılıyor… Salgın sona erince ne olacak… Elbette birçok şey aynı kalacak ancak bazı şeylerin değişimi için kapı açılacak. Bazı şeyler ise tamamen değişecek. Ama ne olacağını kestirmek öyle sanıldığı kadar kolay değil… Ancak bunlar arasında dijitalin daha da kesin yükseleceğini görmemek hata olur.
Bir teknolojik devrimi zaten yaşıyoruz… Buna ‘Dijital Devrim’ diyoruz… Bu devrimin hızı henüz tam özümsenmeden salgın bunu daha da hızlandırdı gibi gözüküyor… Bu hızlı gelişme belki yaşamımızı kolaylaştırıyor, konfor sağlıyor ama bu hızlı gelişme aynı oranda insanlara mutluluk sağlıyor mu… Etik değerler rafa mı kaldırılıyor… Geçtiğimiz günlerde zoom üzerinden katıldığım bir toplantıda psikologlar, sosyologlar, diğer sosyal bilimciler bunu tartışıp genelde olumsuz cevapladılar… Bir psikolog şu hikayeyi anlattı.
Gerçi bilinen bir hikaye… Sanırım daha önce duymuşsunuzdur… Tekrarda fayda var… Amerika’da bir beyaz adam Kızılderili kabilelerinden birine konuk olmuş. Bir gün kabile reisi atına binerek uzayıp giden ovaya doğru atı sürmüş. Tüm erkekler onu izlemiş. Uzunca bir süre yol almışlar.
Ovanın ortalarına gelince birdenbire reis atını durdurmuş, inip toprağa bağdaş kurarak oturmuş. Diğerleri de atlardan inerek yanına gelmişler. Beyaz adam reise yaklaşarak sormuş: ‘Ne oldu da aniden durup yere oturdunuz?’ demiş. Reis, ‘Çok hızlı gittik, ruhlarımız geride kaldı’ diye cevap vermiş.
Salgında örneğin en basit maske, tulum tedariki, yardımlaşma gibi konularda bazı ülkelerin diğerlerine karşı düşmanca tutumları görüldü… Dijitalleşmenin hızıyla ruhlar geride kalınca etik değerler de rafa kaldırılıyor anlaşılan… Milyarlarca doların döndüğü söylenen aşı bulununca da acaba öyle olmasın…