Arif Hoca, öğrenmeye açık, ama öğrenirken kendi özünü, kendi değerlerini güçlü bir şekilde koruyup, dıştan, kitaplardan öğrendiklerinden kolay kolay etkilenmeyen bir yapıya sahipti. Zaten yazılarına baktığımız zaman Arif Hoca’nın felsefi derinliği olan yazılarında, yok denecek kadar az alıntı bulunur. Belki de bu nedenledir ki bazı arkadaşları Arif Hoca’ya, “Peygamber” diye seslenmiştir.
Dün akşam KTÖS’te Neriman Cahit’in öğretmen, sendikacı ve şair Adnan Sadık Bozkırlı’nın yazı ve şiirlerinden derlediği “Yarı Yanık Notlardan - Öğretmen Adnan Sadık Bozkırlı” isimli kitabın tanıtımı vardı.
Bir hafta önceden haber vermişti KTÖS Genel Sekreteri Şener Elcil...
Elcil, daveti yaparken ekleme de yapmıştı: “Aslında kitap tanıtımı biraz da bahane amacımız hastalığı bayağı ilerleyen Arif Hoca’yı geçmişi olan arkadaşlarıyla buluşturmak. Bir anlamda Hoca’ya veda da diyebiliriz.”
“Mutlaka geleceğim” demiştim.
***
Aklımda akşam saat altı olarak kalmıştı.
Dün dörde çeyrek kala gibi arayıp saatini netleştirmek istediğimde, Şener Elcil, “Saat altı buçuktadır ama Arif Hoca’nın durumu iyi değil. Eve çıktı. Rahatsızlığı arttı. Hastaneye kaldırılırken kalbi durdu. Yeniden çalıştırdılar, şimdi yoğun bakımda yatıyor” dedi.
İçime anında çok derin, hüznün en ağırı bir acı sıkıntı düştü.
Bir anda 1974’ün sonlarına 1975’in başlarına gittim...
Genç bir öğretmendim...
Mesleğe adım atarken KTÖS’ün kapısından da girmiştim.
KTÖS’te tanıdığımız ilk isimlerden biriydi Arif Hasan Tahsin. Henüz 39 yaşında olmasına karşılık öğretmenliğinden öte bir vurguyla, Arif Hoca, olarak sesleniliyordu.
Birlikte mücadele etme yanında gün geldi fikir ayrılığına düşüp sendika çatısı altında karşı karşıya da geldik.
O günler film şeridi gibi gözümün önünden akıp geçerken, hastaneye gidip görüp görmeme konusunda gelgitler yaşadım.
Aklımda ağrılıkla mücadele günlerin Arif Hocası kalsın, diye düşündüm önce.
Kendi kendimle savaştım.
Sonunda, “Gidip Arif Hoca’yı canlı olarak göreceğim” dedim.
Başhekim Rifat Siber’i aradım.
“Yarın bakarız” dedi.
“Yarın çok geç olur” diye ısrarımı aktardım.
On dakika sonra arayıp, duygusal duyarlılığımı anladığını, gidip görmem için ilgili arkadaşları bilgilendirdiğini iletti.
***
Arif Hoca’yla ilgili anılar film şeridi gibi gözlerimin önünden geçmeye devam ederken Burhan Nalbantoğlu Devlet Hastanesi’ne gittim.
İkinci katta, yoğun bakım servisi...
Görevliler beni Arif Hoca’nın yanına ulaştırdıklarında saat 16.15’ti...
Solunum cihazına bağlıydı...
Şuuru kapalıydı...
Görevli hemşirelere sordum... “Ekrandaki veriler neyi anlatıyor?”
Yoğun bakımdaki bir hasta için tansiyon, nabız ve vücudun aldığı oksijen bakımından verilerin normal olduğunu söyledikten sonra eklediler: “Hastamız öncelikle kanser hastası. Kanser neredeyse vücudun her yanına yayılmış. Kalbi durdu, yeniden çalıştırıldı. Kalbin duruşuyla yeniden çalıştırılması arasında geçen sürede beynin ne kadar hasar gördüğü önemli. Durum ciddiyetini koruyor.”
Arif Hasan Tahsin’e 1974-1975’ten beri hep “Hoca” diye hitap ettim.
Dün yoğun bakımda şuuru kapalı yatıp, hırıltılarla karışık soluk alan Arif Hoca’ya, “Hoca napan? Beni duyuyor musun Hoca?” diye birkaç kez seslendim. Bir umutla en azından gözlerinde bir hareket olur mu diye baktım. Anladım ki Hoca beni duymadı.
Hemşire, “Arif Amca ben, duyuyor musun?” derken çıplak omuzlarını da okşadı gene ses vermedi Arif Hoca...
On dakika kadar yanında kalıp ayrıldım.
Ayrılırken son bir kez daha dönüp bakıp, “Hade be Hoca bir mucizecik yap” dedim kendi kendime.
***
Ölüm haberini KTÖS’teki buluşmada öğrendim.
Uzun süredir hasta olduğunu, durumunun artık çok ciddileştiğini, birkaç saat önce kalbinin durduğunu ve yeniden çalıştırıldığını bilmeme ve belki de O’nu en son gören olmama rağmen ölüm haberi orada bulunan herkes gibi beni de çok derinden sarstı...
***
Ölen insanın ardından yazmak kolay değildir.
Çünkü ölüm sadece yaşamın değil, sözün de bittiği noktadır.
Sadece geçmişi olan, artık geleceği olmayan bir insandır yazacağınız.
Hele Arif Hoca gibi bir kavga insanıysa yazacağınız, işiniz çok daha zordur.
Arif Hoca’nın görüş ve düşünceleri sorgulanabilirdir.
Farklı düşünce içinde olunmasından daha doğal ne olabilir ki?
Arif Hoca ile özellikle KKTC’nin ilanı döneminde kıyasıya karşı duruş içinde olanlardanım. O dönemde KTÖS’te iktidar muhalefet çatışması en üst düzeydeydi.
Saatlerce tartıştık.
Ancak insani ilişkiler asla zarar görmedi.
Arif Hoca’nın posta dediğimiz bizden yaşça büyük insanlardan fikir ayrılığı ile insanlığın asla karıştırılmaması gerektiğini yaşayarak öğrendik.
Çok farkı düşerken asla düşünsel karşıtlığın ötesinde mücadeleye gölge düşürecek basitlikler yaşamadık.
***
Hayatımda yol haritamı oluşturan ilkelerin yüzde doksandan fazlasını KTÖS’te Arif Hoca ekolünden öğrendim.
KTÖS’ü sendikal mücadeleden öte toplumsal mücadele okulu yapan anlayışta Arif Hoca’nın yeri hep en önlerde olmuştur.
***
SÖZ Gazetesi’ne hep birlikte hayat verdik.
İlk offset baskı makinesi Yarın Matbaası’na getirdiğimiz günleri anımsadım dün akşam KTÖS’te konuşmaları dinlerken.
İngiliz gelip makineyi kurup bize de eğitim vermişti.
Arif Hoca, Yılsay Barlasoğlu ve ben gazeteyi basmak için neredeyse sabahlara kadar uğraştığımız olmuştu.
Makine kağıt kaptığı için, neredeyse yarı belimize kadar kağıtların içine gömülüyorduk.
***
KTÖS’ün ilk uluslararası teması olan Prag’daki Dünya Öğretmen Sendikaları Federasyonu (FİSE) Genel Kurulu’na da 1980’lerin başında Arif Hoca ile birlikte gitmiştik.
Sol bir sendikanın temsilcileri olarak ilk kez komünist bir ülkeye de gitmiştik.
Hoca’nın yol arkadaşlığının kusursuzluğunu da yaşayarak görmüştüm.
***
Arif Hoca, öğrenmeye açık, ama öğrenirken kendi özünü, kendi değerlerini güçlü bir şekilde koruyup, dıştan, kitaplardan öğrendiklerinden kolay kolay etkilenmeyen bir yapıya sahipti. Zaten yazılarına baktığımız zaman Arif Hoca’nın felsefi derinliği olan yazılarında, yok denecek kadar az alıntı bulunur. Belki de bu nedenledir ki bazı arkadaşları Arif Hoca’ya, “Peygamber” diye seslenmiştir.
***
Dün akşam KTÖS’te Arif Hasan Tahsin’in öğretmen ve sendikacı arkadaşları duygu yüklü konuşmalar yaptı. Hem de ölümünün hemen sonrasında... Arkadaşlarının söylediklerinin tümünde ne vardı bilir misiniz? Gönül bağı...
Arif Hoca, artık soluk alıp vermiyor. Ancak geride bıraktığı düşünce ürünleri Arif Hoca’yı ölümsüz yapmaya yetiyor...
Günün sözü:
Kavga insanları ölümsüzdür.
(Havadis gazetesinden alınmıştır)