Ana ile oğul


Sonuç, her ikisi için de hayal kırıklığıdır:
Kadın çabuk değişir; erkek hiç değişmez.
Ve kadın, arzuladığı erkeği oğlunda büyütmeye çalışır.”
* * *
İlginç bir tez bu...
Dikkatli okunduğunda bir paradoks kendini ele veriyor:
Tez doğruysa o değişmeyen erkekleri de her kadın kendi eliyle yetiştiriyor demektir.
Neden olmuyor?
Sanırım cevap, ana-oğul ilişkisinin karmaşasında saklı...
* * *
Cloeen Sell’in Bir Fincan Huzur” kitabında (Arkadaş, 2010) “Anneler ve oğulları için yazılmış öyküler” var.
Birçok öyküde, bahsettiğim sorunun tezahürleri yazılmış.
Çoğu anne, oğlunu istediği kalıba dökemediğinden dertli...
Barbara Marshak, sık rastlanan bir ergen tavrını işlemiş:
6. sınıfı bitiren oğlu, okula giderken onu yanında istemiyormuş. Servise bindirirken, “Yanımda durma” diye bağırmış bir gün...
Annesi az öteye gidince “Biraz daha uzaklaş anne” diye seslenmiş.
Epey uzaktan izlediğinde de “Anne eve dön” diye kızmış.
Marshak, aynı yaşta kendisinin de annesinin okula gelmesinden duyduğu utancı hatırlıyor.
Öyküsünün adı:
“Şimdi biraz mesafe gerek.”

* * *

Bir başka “mesafe” öyküsü Jeannette Valentine’dan...
Oğlunun mezuniyet törenini anlatıyor.
Dekan, velileri selamladıktan sonra öğrencilere dönüp “Mezunlar lütfen ayağa kalkın” diye bağırıyor.
Mezunlar ayaklanıyor.
“Şimdi dönüp velilerinize bakın” diyor Dekan...
Oğullar, yüzünü arka sıralardaki velilere doğru dönüyor.
Dekan diyor ki:
“Beyler, şu an sizi büyütenlerin huzurundasınız. Onlar sizi ilk günden itibaren sevgi ve anlayışla destekledi. Şimdi onlara, önünüzdeki yeni hayata hazır olduğunuzu söylemenizi istiyorum. Lütfen benden sonra tekrarlayın.”
“Ben...” diyor Dekan...
Mezunlar “Ben...” diye tekrarlıyor.
“Şimdi isminizi söyleyin!”
Herkes ismini söylüyor.
“Benim için yaptığın fedakârlıklara müteşekkirim.”
Hep bir ağızdan tekrarlıyor mezunlar...
“Benimle gurur duyacaksın.”
“Ama istediğin gibi biri olabilmem için...”
Velilerin merakla beklediği son cümle can yakıcı:
“...lütfen beni bırak!”
Sonra Dekan velileri ayağa kaldırıyor. Onlara oğullarının yüzüne karşı “Seninle gurur duyuyorum” dedirtiyor. Ve aynı cümleyi tersten okuyor:
“...ve istediğin gibi biri olabilmen için...”
“...seni resmen...
“...bırakıyorum.”
Veliler gözyaşları içinde tekrarlıyor.
Bir oğlun yuvadan kanatlanış töreni adeta...

* * *

Erkekte arzuladığı değişimi başaramayan kimi kadınlar, onu oğullarında yaratmak ister.
Ama bu hırs, oğulların “Ben ayrı bir varlığım” direncine toslar.
Ve çoğu zaman, istenenin tam tersi sonuç verir.
Erkek çocuk, annesine direnerek büyür.
Anne ısrar ederse, o direnç, oğlanda karaktere dönüşür.
Ve erkekte değişim ümidini çaresizce gelin devralır.
Bu kısır döngünün kırılabilmesi, oğulların kendi ayakları üzerinde durabilmesi, değişebilmesi için “biraz mesafe” şarttır.
Maharet, “Lütfen beni bırak” diye haykırmadan, onu koltuğunun altından uçurabilmek, kanatlandırabilmektir.
Sağlam karakterler, biraz da bunu başarabilmiş annelerin eseridir.
Tüm annelerin ellerinden öperim.

(Milliyet gazetesinden alınmıştır)