“Alt tarafı” Saddam

Takılıyorum işte elimde değil. İnsanın yüreğini titreten, umutsuzluğunu arttıran onca haberin içinden nedense bu tür haberler takılır gözüme zaman zaman. İyi midir kötü müdür bilemem, ama böyle işte. Eğer bu haberler bunca yılımın geçtiği İngiltere'yle şöyle ya da böyle bağlantılı olunca iyice dikkat kesiliyorum.

Habere göre, müşteri profilini de bir hayli merak ettiğim aklıevvel bir girişimci, Irak’ın idam edilen lideri Saddam Hüseyin’ın şu ünlü Firdevs meydanında bulunan, ancak Amerikan işgali sırasında “halk” tarafından yıkılan devasa heykelinin bazı parçalarını müzayedede açık arttırmayla satacakmış. Açıklık getireyim de haberin benim açımdan neden ilginç olduğu iyice anlaşılsın; “bazı parçalar” dediğim, heykelin popo kısımları. Girişimci, sadece bu kısımlara mı ulaşabildi bilmem ama işte bu parçaları, üstelik, “Saddam'ın kaba etleri” diye tanıtarak satışa çıkarmış. Nihayetinde bunun bir sanat eseri olmadığı ortada. Tarihi olduğu da su götürür. Üstelik, bu işten anlayanlara göre şu “ucube” sayılan heykellerden biriydi Saddam’ın malum heykeli. Şöyle eski Yunan heykellerinden biri olsa, hangi parçası olursa olsun sahip olmakta anlaşılır bir yan bulunabilir diye düşünüyorum. Altı üstü Saddam’ın heykeli sözünü ettiğimiz.

Alan kişinin heykelin popo kısmını evinin neresine koyacağını da ayrıca merak etmekteyim. Görenlere kime ait olduğunu nasıl anlatacağını da. Sonuçta, insanların en mahrem taraflarından biri evin ortasında duruyor. Soranlara “Saddam'ın mabadı” denmiş olması nasıl bir şeydir acaba? İngilizlerin popoya ilişkin dünya kadar fıkrası, şakası mevcut olduğundan bu durumu garipsemezler tabii ki. Ben de yadırgadığım için şaşırmış değilim zaten. Sadece Saddam’ın popo heykelinde ne bulur bir “sanatsever”, onu merak etmekteyim.

Poponun,sanatta da başlı başına bir konu olduğunu bilmez değilim. Başkaları ne düşünür bilmem ama bedenimizin bu bölgesine en fazla meraklı olanların Fransızlar olduğuna inanırım ben. O nedenle, ticaretten anlamasam da, heykeli satışa çıkaracak olan o girişimci, Fransa’da daha çabuk alıcı bulurdu bana sorarsanız. Adıgeçen ülkede geçtiğimiz yıllarda “La Face Cachée des Fesses” (Poponun Gizli Tarafı) adını taşıyan bir kitap çıkmıştı mesela. Belgeseli de vardı diye kalmış aklımda. Şimdi adını anımsayamadığım (bu huyum çok kötü gerçekten) bir bilim adamının görüşleri de yer alıyordu belgeselde. İnsanlık bugünkü uygarlığını poposuna borçluymuş meğer. Popomuz olduğu için ağaçlarda kalmamış, hemen yere inmişiz. Popo kasları ayakta kalmamıza yaradığından yürümeyi de öğrenmişiz. Dik durmayı becerdiğimizde de haliyle bedenimiz dikleşmiş, popomuz şekillenmiş. Daha bir sürü yararı varmış poponun. Özellikle işten kovulduğumuzda tekmeyi yediğimiz ilk yer olan popomuzun bu kadar değerli olduğunu bilmezdim ben. Yani insan, mabadına haksızlık yaptığı için mahcubiyet duyuyor bunları öğrendikçe. Acaba, saygı duyduğumuz insanların ellerini öperken yanlış bir yeri mi öpüyoruz diye de düşünmüyor değilim, doğrusunu isterseniz.

Tabii ki, insanın binlerce yılını alan, iki ayaklarının üzerinde durma becerisi ciddi bir şey. Bunu hafifsediğim sanılmasın. Ancak öyle bir hale getirilmişki popoya ilişkin bu tür anlam yüklemeler, insan tuhafsıyor ister istemez. Bu konuda ortaya atılan iddianın haddi hesabı yok. Sürüsüyle var hem de. Geçenlerde televizyonda gayet neşeyle izlediğim Nusret Kaya adlı bir doktor, bütün meselelerimizi neredeyse getirip popoya bağladı. Savaşların nedeni bile, bebeklikteki “popo uyarımı” imiş, düşünün artık. Savaşların bir “akıl” işi olmadığını bilirdik bilmesine de, poponun marifeti olduğu aklımıza gelmemişti hiç. Doktor bu alanda derya deniz. Dinleyebilseydiniz keşke.

Nasıl bir tatmin duygusu olabilir acaba Saddam’ın kaba etlerinin betimlendiği heykelin o parçalarına sahip olmak? Dediğim gibi, sanatsal bir yanı olduğu söylenemez heykelin. Satılacak kısım heykelin kafası olsa, alıcının, Saddam’a nefret duyduğunu, o nedenle baktıkça öfkeleneceğini, öfkelendikçe, diyelim ki, tüküreceğini düşünebilir insan. Popoya ne yapar peki bir alıcı? Cidden merak içindeyim.

Sermaye düzeninde paraya dönüştürülmeyecek hiç bir şey olmadığını göstermesi açısından ilginçtir bu satış. Çok değil, bir kaç yıl önce, Prenses Diana’nın çoğunlukla iç çamaşırlarından oluşan giysileri, yardım amaçlı bir açık arttırmada satılmıştı, bilinir. Amaç soylu da olsa, özel ama çok mahrem bir nesneye sahip olma duygusuna anlam vermek çok zor benim için. Prensesin tarağı, tokası anlaşılabilir bir şey ama, bedene ait şevheti her türlü fantezinin düşünülmesine müsait gereçlerin bir metaya dönüşmesi anlaşılabilir bir durum değil benim açımdan. Haz endüstrisinin, meraklılarının bu yanlarını tatmin edecek dünya kadar ürün var oysa. Ama, herhalde bir prensesin en mahrem gereçlerine sahip olmak da bu tür fantezi tutkunlarının rüyasını süslüyordur.

Saddam’

ın durumu tabii ki talihsizlik. Kafasını emperyalistlere, “mabadını” müzayedecilere kaptırmış olmasının espri konusu yapılması doğru değil biliyorum: Espri de değil zaten yaptığım. İnsanın dirisine saygı duymayan acımasız bir vahşetin, insanı simgeleyen herşeye, heykeline de saygılı olmadığını belirtmek için söylüyorum bunu. Tebessüm de ettirebilir ama trajikomik diye de bir kavram var. Ağlanacak hale gülmek de denebilir pekala.

Mahkemede kendisini yargılayanlara karşı bir hayli merdane direnen Saddam’ın heykeline bu tür davranışın reva görülmesi insanın içini acıtıyor.

Kimin ki olursa olsun, aldığı popoyu evine koyan kişi, o popoya dikkatle bakmalı. Herhangi bir popo, onu satın almasına yol açan kendi aklından daha değerlidir. Düşünse anlayabilir bunu.

Düşünür mü?

Sanmam.

Bu inceliği akıl edecek popo yoktur onda eminim.