Uykudan Önce" programının müptelasıydım. Yatağa gitmeden evvel geçerdim TV'nin karşısına, pür dikkat dinlerdim Adile Teyze'nin o yusyuvarlak iri gözlerini gözlerimin içine dike dike anlattığı öyküleri. Bazıları çok masal gelirdi ama bazılarını da uykumu kaçırtacak kadar etkileyici bulurdum.
Çıplak Kral'ın öyküsü de onlardan biriydi. Özetle şöyledir hikâye: Krala dolandırıcı terziler tarafından sadece zekilerin görebildiği iddia edilen bir elbise dikilir. Kimse elbiseyi göremez ama kralları onların aptal olduklarını düşünmesin diye yanındaki herkes "Muhteşem bir elbise!" yağları çekerek görüyormuş numarası yapar. Bakar ki kendisinin bir türlü göremediği elbiseyi eşi ve çocukları dahil herkes görüyor, o da kaptırır aptal sanılmama metaforuna kendisini ve o çıplak haliyle halkının karşısına çıkar bir gün. Bu defa da durumdan haberdar olan halk, kral ve adamlarının gözünde aptal pozisyonuna düşmemek için karşılarında anadan üryan duran adamı alkışlamaya başlarlar, "şahane... muhteşem..." tezahüratları eşliğinde. Ama birdenbire bir çocuk fırlar kralın önüne ve kahkahalar atarak "Kral çıplaakkkkk" diye bağırmaya başlar. Çocuğun bu haykırışı halk arasında çorap söküğü gibi yayılır. Ve sonunda kralın en has adamı dahil herkes çocuğu onaylamak zorunda kalır!
Sizlere bu hikâyeyi anlatmamın nedeni, kendimi bildim bileli sorguladığım ama son zamanlarda üzerine bayağı bi yoğunlaştığım "Alevilik" meselesinde geldiğim son noktadır!
Gülmeyin sakın bana ama bu aralar kendimi krala çıplak diyen o fırlama çocuğa benzetiyorum. Ben bağırıyorum "Kral Çıplak" diye! Birileri de beni yerden yere vuruyor. Ama önemli değil. Çünkü biliyorum asırlardır devam eden bir meseleye realist yaklaşmanın öyle pek kolay bir iş olmadığını. Zordur tabii hangi inançta olursa olsun bir insanoğlunun inançlarının neden ve niçinlerini konuşmaya açmak.
Geçtiğimiz hafta ilan etmiştim bu köşeden bir "Alevi" olarak "Alevilik" meselesinin her bakımdan tartışılmasını sağlamayı kendime iş edineceğimi. Sözümü tuttum. Pazartesi A Haber'de müthiş bir iş başardık. %100 Siyaset Özel'de Cafer Solgun, Fermani Altun, Ali Kenanoğlu ve Metin Tarhan gibi sadece Alevilerin konuşmacı olarak katıldığı bir programa imza attık. İnanılmaz ilgi gördü. Yayın saatini o gün uzattık. Yetmedi dün gece de aynı konuya devam ettik. Alevilikle ilgili sadece Sünnilerin değil Alevilerin de kafasını karıştıran,"Alevilik İslam içi midir, değil midir? İslam içi ise neden İslamiyet'in ritüellerini uygulamıyoruz? Aleviler Hz. Ali camide öldürüldü ve Ehl-i Beyt'e camide hakaret-küfür edildi diye camiye gitmiyorsa, o halde İran'daki Şii'ler neden camiden çıkmıyor? Nedir Türkiye'deki Alevileri farklı kılan sebepler?" gibi soruları sordum konuklarıma. Her sorum bir "kral çıplak" sorusuydu. Bana öfkelenenler oldu. Yandaşlığımla, AKP yalakalığımla filan özdeşleştirenler oldu. Hatta konunun bu biçimde konuşulmasından bir ara konuklar bile rahatsız oldu.
"Program Aleviliği sorgulama programına dönüştü" dedi mesela Metin Tarhan.
"Mecburuz buna" dedim. Çünkü sorguladığımız mesele bu topraklarda asırlardır süren bir huzursuzluğun en büyük gerekçesi. Savaşlar olmuş. İnsanlar ölmüş. İnsanlar vatanından kopmuş. Kız vermemişiz ve hâlâ vermiyoruz birbirimize. Onun için kaçmayacağız sorgulamaktan. Aksine...
Türkiye'de yaşayan Alevileri resmeden bu flu fotoğraf nedeniyle kafası karışan toplumu "kem küm" filan etmeden "Alevilik" konusunda aydınlatacağız.
(Sabah gazetesinden alınmıştır)