Güvenlik birimleri ve yöneticiler yine Nevruz’u nevrotik bir telaş içinde bekliyorlar.
Bu hafta oynanacak Fenerbahçe - Galatasaray derbisinin günü bile ona göre saptandı.
Bu yıl bir türlü gelmek bilmeyen bahar kimi çevrelerde çok büyük bir endişeye yol açıyor.
PKK’nin baharla birlikte, hava koşulları dolayısıyla şu anda yapamadığı eylemlerini yoğunlaştırması bekleniyor.
Şu anda, bu konuda gelişmelerin ne yönde seyredeceği ve iktidarın tavrının ne olacağı tam belli değil.
Kürt sorunu konusunda, toplumda hiç yol alınmadı değil. Kimi konular daha rahat tartışılır oldu, tabu olmaktan çıktı.
Bu yıl, AKP’nin alçak düzeyde, CHP’nin ise çok yüksek düzeyde temsil edildikleri, Fethullah Gülen’in Abant toplantılarında, yeni anayasanın bu sorunun çözümünü kolaylaştıracak biçimde düzenlenmesi konusunda katılımcıların görüş birliğine vardıkları belirtiliyor.
Kimilerine göre bunlar iyi gelişmelerdir, kimilerine göre ise bölünmeyi engelleyemeyecek, hatta çabuklaştıracak aymaz girişimler.
Bu iki görüşten hangisinin haklı olduğunu söylemek için eldeki veriler yetersiz.
***
Kürt sorunu, asimetrik bir sorun, taraflardan birinin (artık bu konuda sanki taraf yokmuş gibi davranmak saflıktan öte bir davranıştır) bu konuda kendi içinde tutarlı, ama bir türlü tümüyle açıklanmaktan kaçındığı bir politikası olmasına rağmen, öbür tarafın bütünüyle tanımlanmış politikası yok.
Türkiye’nin çoğunluk kanadının Kürt politikası ne?
Anadilde eğitim konusunda, BDP hariç Türkiye’nin önde gelen siyasi partileri ne düşünüyorlar, ne yapmaya kararlılar?
Bu konuda bölük pörçük açıklamalar var, ama yetersiz.
Aynı durum özerklik konusunda da geçerli.
Artık son zamanlarda, kendi kimliğiyle didişmekten, Türkiye’nin herhangi bir sorunu üzerinde herhangi bir düşünce üretemez hale gelmiş olan CHP’nin de Kürt sorunu konusunda açıklıkla ne düşündüğünü anlamak mümkün değil.
Aynı şey AKP için de geçerli.
Ne olduğu tam olarak hiçbir zaman anlaşılamamış olan Kürt açılımından bu yana gelişen olaylar, AKP’nin Kürt sorununda çözümü kolaylaştıracağı çok kuşku götürür bir politik sertleşme içinde olduğu izlenimini veriyor.
Ama dediğim gibi, yine de bir şey söylenemiyor, çünkü ortada bir Kürt politikası yok.
***
Bir Kürt politikası olmak demek, bir zamanlar yapıldığı gibi, PKK’ye karşı nasıl bir tavır takınılacağının saptanması veya KCK konusundaki tavrın belirlenmesiyle sınırlı değildir.
Bir Kürt politikasına sahip olmak, bir bütünü düşünmek demektir. Suriye konusuna da, Irak konusuna da o şekilde yaklaşmak demektir.
AKP iktidarının ise bu noktadan çok uzakta olduğunu görüyoruz.
AKP bir yandan içeride çok güvenlikçi, çok eski tutum bir politikayı izler görünürken, öte yandan da demokratik özerklik savunucularının istedikleri, özledikleri sonuçları verecek tutumları da benimseyebiliyorlar.
Örneğin komşusundaki muhalifleri destekleyen, silahlandıran Türkiye’deki iktidarın Suriye politikası, Beşşar Esad sonrasında bu ülkede meydana gelebilecek olan kaos ortamında doğabilecek olan yeni özerk Kürt bölgesinin nelere yol açabileceğinden bihaber görünüyor.
Oysa Türkiye’deki demokratik özerklikçiler de uzun erimli politikalarının bir parçası olarak, Suriye’deki özerk Kürdistan bölgesinin oluşumunu heyecanla beklediklerini gizlemiyorlar.
İçeride, onlara karşı koyarken, Suriye’de onların ekmeğine yağ süren bir politikaya akıl erdirmek gerçekten çok güç.
Bilmem anlatabiliyor muyum?
(Cumhuriyet)