Dün Ergenekon, Balyoz, KCK ve Şike davası savcılarının başka yerlere atanmasının ne gibi yankıları olacağını hep birlikte göreceğiz.
Başbakan Tayyip Erdoğan’ın salı günkü AK Parti Meclis grup toplantısında, partisi ile CHP’nin Kürt sorunu konusunda uzlaşabileceği zeminin ‘milli mutabakat’ için yeterli olacağını söylemesi tartışmayı yeni bir düzeye taşıdı.
Erdoğan aslında herhalde toplumun çoğunluğunun aklından geçeni söyledi. Türkiye’nin sağ ve soldaki iki anaakım partisinin, Türkiye’nin en büyük siyasi sorununun çözümü doğrultusunda varacağı uzlaşmanın toplumun geniş kesimlerinde olumlu karşılanabileceği rahatlıkla söylenebilir. Bu yalnızca iki partinin bir yıl önceki seçimlerde aldığı oy oranının yüzde 80’i bulmasından kaynaklanmamaktadır. Aynı zamanda böyle bir muhtemel uzlaşmanın başka alanlarda, örneğin anayasa yazımı alanında da yeni kolaylıklar getireceği algısı söz konusudur.
Erdoğan’ın aynı konuşmada Kürtçenin ilköğretimde seçmeli ders olarak getirilebileceğini söylemesi, bir psikolojik eşiğin aşılması bakımından tarihi özellik taşımanın yanı sıra iki parti arasındaki yakınlaşma manevraları bakımından da değerlendirilebilir. BDP’nin anadilde zorunlu Kürtçe eğitim önerisine karşı seçmeli ders seçeneğinin daha önce CHP tarafından dile getirildiği hatırlanabilir.
CHP tabanında ciddi sorun
Aradan geçen kısa sürede atılmış önemli bir adım daha vardır. Başbakan Yardımcısı Beşir Atalay’ın CNN Türk yayınında Irak’ta Mesud Barzani liderliğindeki Kürdistan Bölgesel Yönetimi’nin (KBY) PKK ile silah bırakma temasında olduğu açıklamasının ardından, PKK’nın inkârına karşın Kürt kökenli Irak Cumhurbaşkanı Celal Talabani’den teyit gelmiştir. Bu gelişmelerin arka planında Ankara ve Erbil’in yakınlaşması, keza bu süreçte Türkiye ve Azerbaycan’ın yakınlaşması ve ikisinin ortak noktasında Türkiye ve Avrupa’nın enerji ihtiyacının bulunduğu hesaba katılmalıdır.
Erdoğan milli mutabakat tanımını AK Parti-CHP ile yeterli görürken Kürt sorununda CHP lideri Kemal Kılıçdaroğlu’na MHP ile BDP’yi daha fazla zorlamasında fayda olmadığını da söylemiştir.
Kılıçdaroğlu ise ısrarla ve son derece dikkatli bir üslup kullanarak görüşmeyi ısrarla reddeden ve bu konuda MHP ile masaya oturmayacağını ilan eden BDP’ye ikna çağrısı yapmaktadır.
Kılıçdaroğlu öte yandan tutuklu milletvekilleri konusunu öne çıkarmaktadır. Salı günkü grupta Mustafa Balbay’ın mesajı paylaşılmıştır ve Kılıçdaroğlu hafta sonunda Mehmet Haberal’ın seçim bölgesi Zonguldak’ta konuşma yapmaya hazırlanmaktadır.
Tutuklu vekiller gibi, uzun tutukluluk süreleri ve Özel Yetkili Mahkemeler de CHP tabanı için ciddi sorunlardır.
Sorumlu çizgi sürmeli
Hükümet bu konuda birtakım adımlar atma hazırlığındadır. Hükümete destek olan bazı oluşumlar, o arada Fethullah Gülen Hareketi (ya da kendilerinin çağrılmak istediği isimle Hizmet Hareketi) bu adımların atılmasına karşı görünmektedir. Dün Ergenekon, Balyoz, KCK ve Şike davası savcılarının başka yerlere atanmasının ne gibi yankıları olacağını hep birlikte göreceğiz. Hükümetin, tutukluluk süreleri ve tutuklu vekiller konusunda atacağı adımların kendi üzerindeki iç ve dış baskıların bir kısmını ortadan kaldıracağı gibi, CHP yönetimi üzerinden de baskı alarak yeni adımlar atmaya teşvik edeceğinin farkında olması beklenebilir.
Bu ‘alaturka realpolitik’ oyununda Kürt sorunu özelinde sağlanacak yakınlaşmanın sadece Türkiye değil, sınırdaş bölgelerin barış ve refahına da katkıda bulunacağı göz önünde tutulmalı, her iki lider de şimdiye dek izledikleri sorumlu çizgiyi sürdürmelidir.
Aslında Türkiye’nin bu en önemli sorunu üzerine iki anaakım partinin uzlaşması niyet ve sorumlu yaklaşım devam ettiği sürece sanıldığı kadar zor da görünmemektedir.
(Radikal gazetesinden alınmıştır)