Suç yaşının her geçen gün daha erken yaşlara düştüğünü ne yazık ki acı bir şekilde izliyoruz. İzliyoruz dememden kasıt da gerçekten olaylara seyirci olarak kalmamız…
İster Kıbrıs’ta ister Türkiye’de ister Çin’de olsun… Çocuklarımız giderek kirleniyorlar. Kimileri bilmeyerek kimileri de yanlış tercihlerinden ötürü hayatlarının belki de en gamsız olmaları gereken çağlarında omuzlarına ağırlıklarından fazla yük yükleniyorlar.
16 yaşındaki İ.H.G ve M.K. ve 14 yaşındaki O.D. de çocuk yaşlarında kolayca kaldıramayacakları bir yükü sırtladılar. Rum eski Maliye Bakanı Mihalakis Sarris ile birlikte doğaya aykırı cinsel ilişkide bulundukları gerekçesiyle gözaltına alındılar. Fotoğrafları çekilirken çocuk yüzlerini kazaklarının içerisine saklamaya çalıştılar…
5’er bin TL’lik kefalet senediyle güya özgürlüklerine kavuştular. Ne bir büyükleri ellerinden tuttu sorunlarını çözmek için ne de bir sivil toplum örgütü… Mahkeme önünde Rum Bakana yaranmak için ‘doğaya aykırı ilişki yoktur, doğaya aykırı yasalar vardır’ diyenler bile bu çocuklar için kılını kıpırdatmadılar. Hiç biri sorgulamadı bu çocuklar nedir, derdi nedir, neden bu yolu seçmiştir diye?
Gövde gösterisi yaptılar, flaşları üzerlerine çektiler, bir-iki gün manşet oldular ya yeter de artardı onlara…
Bu nasıl bir sosyal sorumluluk duygusu nasıl bir toplumsal bilinç, nasıl bir görev tanımıdır gerçekten anlamak imkansız.
Kurallar ve yasalar herkes için geçerlidir. Bu ister bir Rum Bakan, ister cumhurbaşkanı ister inşaat işçisi isterse de beşikteki bebek olsun. Bir insanın en temel hakkıdır ‘insanca yaşamak’…
Peki bu çocuklar en temel haklarına sahipler mi?
Dışlanan çocuklarımız şimdilerde de yaşadıkları çevrede baskı üzerine baskı yiyorlar. Bu zamana kadar kapılarını çalıp da ‘oğlum nedir derdin’ diye sormayanlar nutuklar atmaya, edep, ahlak dersi vermeye başladılar kendilerine…
‘Erkek adama yakışıyor mu bu?’ diye soranlar fink atıyor ortalıkta.
Sahi, erkek adama yakışan nedir?
Eve ekmek getirmek, ailesini korumak, kollamak ama her şeyden öncede adam(!) olmak değil midir? Peki o ‘erkek adamlar’ neden hala çocukları okullardan kaçıp da ekmek parası peşinde koşarken kahve köşelerinde, rakı sofralarında ‘erkekliklerini’ ispat etmeye çalışıyorlar.
Sahi nedir erkek adama yakışan?
Aynı anda iki, üç kadınla birden gönül ilişkisi kurmak, dişi sinek görse bıyık burmak mıdır?
Irzına, namusuna laf gelecek diye çoluğunu, çocuğunu eve kapatıp, gerekirse bir de temiz dayak çekmek midir erkek adama yakışan?
‘Bana para bul da nasıl bulursan bul’ diyerek çocukları kirliliklere salmak mıdır erkek adamlık?
Çocuğuna bir kere bile ‘oğlum sende bir hal var’ deyip de oturup adam akıllı iki laf etmemek midir erkek adama yakışan?
Eğer buysa adamlık, eğer buysa erkeklik eksik olsun.
Peki ya bu çocukların annelerine ne demeli?
Kendi evladını el kapılarına göndermek, ‘git sen benim oğlum değilsin, yüzümüzü yere eğdin’ demek hangi annelik vicdanına sığar?
Kendi ailesinin istemediği, utanç duyduğu bu çocuklar şimdiler de aileleri tarafından Türkiye’ye gönderilmeye çalışılıyor. Akraba kapılarına muhtaç bırakılıyor.
‘Hele sen bir amcana git, senin hakkından o gelir’diye korkuyla yaşıyorlar.
Hiçbir örgüt, hiçbir yetkili de kol kanat germiyor ya bu çocuklara yazıklar olsun o anaya da o babaya da o zihniyete de o sivil toplum örgütlerine de … Yazıklar olsun hepinize…