Uludere'deki katliam görüntülerinden sonra BDP'lilerin tepkilerini görünce çok şaşırdım.
Uludere'de gencecik çocuklar can veriyor, ama mesela BDP Milletvekili Sebahat Tuncel yüzündeki mutluluğu gizlemeyi başaramıyor. Ateşin düştüğü yürekler dağlanıp ağıt yakarken, köy matem içinde kavrulurken mal bulmuş mağribi gibi 'sokaklara çıkın, bunu şiddetle protesto edin' laflarıyla siyasetine mal devşiriyor.
Bu katliam, maalesef siyaseten ölmek üzere olan Sebahat Tuncel gibilere nefes alma fırsatı verdi. Ya da soluksuz kalanlara bir nebze olsun nefes aldırdı. Bu nedenle Tuncel ve benzerleri öylesine mutlu oldular ki, önceki gün Uludere'yi konuşmak için toplandıklarında olaydan duydukları mutluluğu gizleyemediler. Tuncel, toplantı boyunca gülücükler dağıtıp durdu.
BDP'nin eşbaşkanı Selahattin Demirtaş da fırsatı kaçırmadı ve hemen bütün Kürtlerin derhal sokaklara inmesi, olabildiğince tansiyonu yükseltmesi çağrısında bulundu. Fırat Haber Ajansı da her çıkan olayı abartarak, büyüterek büyük bir keyifle verdi. Ne büyük mutluluktu onlar için... Kendilerinin istediği siyasetin olabilmesi için kan dökülmesi, daha çok kan dökülmesi ve gerginliğin doruk noktaya çıkması lazımdı. Bu nedenle tam da zamanında gelmişti bu 35 gencecik çocuğun cansız bedenleri. Hayat iksiri olmuştu ölmek üzere olan bir zihniyete...
Birileri samimidir samimiyetsizdir ayrı ama BDP tarzı Kürt etnisitesi üzerinden siyaset yapanların Kürtlerin canı konusundaki samimiyetsizlikleri artık kameraların bile yakalayacağı kadar ayan beyan ortada.
Kürt meselesi ne zaman bir çözülme sürecine girse böyle bir kaza yaptırılıyor. 33 erin şehit edilmesinden Reşadiye saldırısına kadar ne zaman bir ilerleme kaydedilse, çözümle ilgili umutlar yeşermeye başlasa bir gizli el olaya müdahale ediyor ve ortalık toz duman oluyor. Yine öyle bir evredeyiz, bir istihbarat 'feyk'iyle canlarından olan 35 gencecik fidan üzerinden, Güneydoğu'nun kan denizi olmaktan kurtarılmasının önü kesilmek isteniyor.
Bu kez bu oyuna gelmemek, ortalığın toz duman olmasını seyredip her şeyin başa dönmesine izin vermemek lazım. Kürt ve Türk kanıyla yıllarca devleti ve siyaseti yönlendirenlere bu kez müsaade etmemek, bu ölümler karşısında mutluluktan deliye dönenlerin sevinçlerini kursaklarında bırakmak lazım.
Hükümet ve güvenlik birimlerinin bu konuda yanlış yapanları ortaya çıkarıp ceza vereceğine, kamu vicdanında bu işin sorumlularına hesap soracağına inanıyoruz. Olayda yürekleri yananlara da sahip çıkılmasını bekliyoruz. Tabii ki hiçbir maddî tazminat ölenleri geri getirmeyecek ancak devletin, mağdurlara tazminat ödenmesi konusunu da gündemine alması gerektiğini düşünüyoruz.