II. Dünya Savaşının ardından Amerika Birleşik Devletlerinin “Ya birleşir, savaşmaktan vazgeçersiniz ya da ben size savaş yaralarınızı sarmanız ve kalkınmanız için yardım yapmayacağım” zorlaması ile 1951 yılında Fransa, Almanya, İtalya, Belçika, Hollanda ve Lüksemburg bir araya gelip, Avrupa Kömür ve Çelik Topluluğu'na adı altında şimdiki Avrupa Birliği’nin temellerini attı.
1957 Roma Antlaşması ile de iki yeni topluluk daha oluşturarak birlikteliklerini pekiştirdiler ve adını da Avrupa Ekonomik Topluluğu olarak değiştirdiler. 1967 yılında da imzalanan Brüksel Antlaşması ile Avrupa Topluluğu (AT) adı altında ayrı ayrı kurdukları toplulukları birleştirdiler. 7 Şubat 1992 tarihinde Maastricht Antlaşması yürürlüğe sokulunca Avrupa Birliği terimi kullanılmaya başlandı.
Avrupa Birliği ilerleyen yıllarda sürekli gelişme gösterdi ve yeni katılımlarla aşama aşama büyüyerek tüm Avrupa’yı kapladı.
İmparatorlukların yaşam süreçleri grafik olarak “Çan Eğrisi” ile gösterilir genelde. Kuruluşu, yükselişi, tepe noktasına doğru ilerleme, doruk noktasına ulaşım ve eğrinin aşağıya doğru yönünü değiştirerek düşüşe geçiş.
Yıkılma veya da dağılma bu süreçten sonra yavaş yavaş başlıyor.
Bana göre Avrupa Birliği’nin yaşam süreci grafiği doruk noktasını geçti ve aşağıya doğru dönüş yaptı.
Birliğin durağanlık ve iniş süreci 3 yıl önce Macaristan’la başladı. Kredi derecelendirme kuruluşları Fitch, Moody’s ve Standard & Poor’s sanki ağız birliği etmişçesine ekonomisi gayet kötü gitmeye başlayan Macaristan’ın kredi notunu bir gecede “Çöp” seviyesine indiriverdi.
Çok geçmeden Macaristan’ı İrlanda, Portekiz, Yunanistan, İspanya, Kıbrıs Rum Yönetimi ve İtalya izledi. Şimdi de sıraya Fransa girdi.
Fransız ekonomisi son dönemlerde iyice durağanlaştı. Devletin borçları Gayrı Safi Milli hasılasının neredeyse iki katı. Analistler bu borcun, kritik eşiği geçtiği ve ödenemez konuma dönüştüğü görüşünde.
Ekonomik sıkıntıya ilaveten şimdi de Avrupa’da, Avrupa Birliğine karşı muhalefet ve hoşnutsuzluk başladı.
Bu akımın başını da Yunanistan, Macaristan, Romanya ve Sırbistan çekiyor.
Yunanistan’da 6 yıl önce yapılan kamuoyu yoklamasında Almanya’ya karşı duyulan sempati yüzde 80’lerle ifade edilirken günümüzde bu oranın ters döndüğü ve Almanya’yı istemeyenlerin oranının yüzde 76’ya çıktığı görülüyor.
Macaristan’da ise durum farklı değil. Ekonomi o denli berbat ki, başkent Budapeşte’de 10 binden fazla evsiz sürünüyor sokaklarda. Macar hükümeti de bu kişilere yardım edeceğine sokakta yaşamayı suç olarak niteleyen bir yasa geçirdi. Ülkedeki işsizlik oranı ise yüzde 11’lerin üstünde, rakamsal olarak 550 bin kişi.
“AB bizi idare edemez” diyen Macaristan Başbakanı Orban, siyasi yapılaşma tek adamlığa doğru yöneldi. Dolayısıyla yakında Macaristan’da toplumsal bir kargaşanın çıkacağı öngörüsünde bulunmak yanlış olmayacak.
Romanya’da da aynı rüzgarlar esiyor. Romanya Başbakanı Ponta, Romanya’yı AB’nin sömürgesi olarak dillendirmeye başladı. Aynen Macaristan’da olduğu gibi işe Anayasa Mahkemesini ele geçirmekle başlayan Ponta da siyasi yapılaşmayı kendi tek adamlığı doğrultusunda hızlı ve emin adımlarla sürdürüyor. Romanya da iç huzursuzluk kapıda.
AB’nin aday ülkesi Sırbistan ise işi bitirdi. İflasın eşiğinde.
Bütçesinde yüksek oranda açıklar bulunan Sırbistan taze para bulamazsa memur ve emekli maaşlarını ödeyemeyecek. Bu ay, demir yolları inşası için Rusya’dan alınan 800 milyon dolarlık kredinin tümü maaşlara gitti. Gelecek ay maaşların ödenmesi Allah’a kaldı.
Kuzey Afrika ve Orta Doğu’da yaşanan Arap Baharı’nın farklı bir versiyonu, “Avrupa Baharı” adı altında yakında Avrupa’da başlarsa hiç şaşmayacağız.
Özetle AB çözülme sürecine girdi ve bu çözülme de Doğu Avrupa’dan başlayacak gibi.