Abdülhamid Dersim harekatından vazgeçmişti



Osmanlı döneminde devlet otoritesinin temini için Dersim'e birkaç kez askerî harekât yapılmışsa da büyük bir askerî harekâttan İslam kanı akmaması için vazgeçilmişti.

1839'da Tanzimat Fermanı'nın ilânı imparatorluk bünyesinde büyük yankı uyandırdı. Tanzimat'ın getirdiği yeni idari ve mali sistemin imparatorluğun birçok yerinde uygulamaya girmesi büyük tepkilere yol açtı. Bunlardan biri de Dersim, yani Tunceli bölgesi idi. Tunceli'nin 19. yüzyılın ikinci yarısındaki tarihini anlatan ve önemli bir çalışma olan İbrahim Yılmazçelik'in "XIX. Yüzyılın İkinci Yarısında Dersim Sancağı, Elazığ 1999" isimli kitabından bu konuyla ilgili teferruatlı bilgi öğrenilebilir.

Devletin otorite mücadelesi

Tunceli bölgesinde devlet otoritesinin kurulması için aşiretlerin elindeki silahları toplama amacıyla 1850'de 11.306 askerle bir harekât başlatıldı. 1852'ye kadar süren bu harekâtla vergi ve asker toplanması da amaçlanmıştı. Harput (Elazığ) Valisi'nin 14 Ekim 1851 tarihli arzında bölgeyi anlatırken kullandığı "Üç dört yüz seneden beri içlerine hükümet girmemiş ve kendileri dahi dağ ve ormanlarda gezerek" ifadesi Tunceli ve civarının Osmanlı yönetimi tarafından uzun süre ihmal edildiğini gösteriyordu.
Valinin raporunda bölge halkının yerleşik hayata geçmesinin zaman alacağı bu yüzden asayişin tam manasıyla sağlanana kadar belli mıntıkalarda asker bulundurulması tavsiye edilmişti. Askeri harekâtla bölgede asayiş kısmen sağlansa da uzun süre bölgede nüfus sayımı yapılamadığı gibi vergi de toplanamadı.
Osmanlı yönetimi 1860'tan sonra Hozat ve Mazgird'e birer kışla yapıp, bölgeye dışarıdan idareciler atayınca bölgedeki ağa ve aşiret reisleri nüfuzlarının azalacağı endişesiyle 1877-1878 Osmanlı-Rus Savaşı sırasında Ruslar'la işbirliğine girip, kışlaları yaktılar.

İslam kanı akmasın

İkinci Abdülhamid, Rus savaşından sonra Doğu Anadolu'da aşiretlerle iyi ilişkiler kurup, devlete bağlama yoluna gitti. Dördüncü Ordu Müşiri Zeki Paşa ve Anadolu Umum Müfettişi Ahmed Şakir Paşa'nın girişimleriyle Dersim meselesini halletmek için 1896'da bazı kararlar alındı.

Ahmed Şakir Paşa, 11 Ağustos 1899 tarihli raporuyla bölgede asayişin sağlanamamasının sebebini şu şekilde izah etmişti:

"Dersim ahalisi öteden beri haydutluk yolunu tutmuştur. Şimdiye kadar üzerlerine üç defa askeri harekât yapılmış ve fesat çıkaran aşiret reisleri ya idam ya da sürgün edilmişken çok geçmeden yeni reisler türemiş ve şekavet daha da artmıştır. Sadece sert tedbirler ve birçok adamın öldürülmesi gibi usullere başvurularak, bölgede askeri harekât yapılacak olursa bu da bir netice vermeyecektir. Bölgedeki asayişsizliğin başlıca sebebi fakirliktir. Suçluların cezasız kalması, halkta eşkıyalığın sıradan bir olay olduğu fikrini doğurmuştur. Dolayısıyla kanunların tatbik edilmesine engel yerleri ortadan kaldırmak gerekmektedir. İkinci aşamada ise cehaletin önlenmesi, batıl inançların düzeltilmesi, okullar açılması ayrıca Nakşibendî tekkelerin açılması lazımdır. Ayrıca yollar yapılarak şekavete yol açan sebepleri ortadan kaldırmak gerekir. Aşiret reislerine askerî harekâtın ciddiyetini anlatmak lazımdır.

Bu meselenin halledilmesi için Dördüncü Ordu Müşiri Zeki Paşa 20 tabura ihtiyaç olduğunu bildirmiştir. Ancak Dersim'in Vilayet-i Sitte'nin (Altı Vilayet: Erzurum, Van, Elazığ, Diyarbakır, Sivas, Bitlis) ortasında yer alması ve İslam kanı akmasına engel olmak için bundan vazgeçilmişti."

Gümüş Kapı

Dersim adı Türkler buraya yerleşmeden önce bölgeye verilen bir isimdi. Farsça bir tamlama olan Dersim'in kelime manası "Gümüş Kapı"dır. Bu konudaki bir diğer rivayet Dersimli aşiretinin bölgeye adını vermesidir.
Bölge Dersim adını taşımasına rağmen Dersim'in idari bir isim haline gelmesi 19. yüzyıldadır. Dersim bölgesi 1848'de sancak hâline getirildi. Dersim Sancağı Hozat'tan yönetilen Gürcanis, Kuruçay, Ovacık, Mazgird, Kuzican ve Kemah kazaları ile Koçgiri aşiretinden ibaret bir sancaktı. 1859'da sancağın merkezi Ovacık oldu.
Bölgede yeni bir düzenlemeye gidilmesine rağmen vergi toplanması ve nüfus sayımında uzun süre problemler yaşandı. Osmanlı yönetiminin bölgeye ağa ve şeyhlerden idareci ataması, bölgede devlet otoritesinin kurulamamasının en önemli sebebiydi.

Büyük bir devlet adamı

Osmanlı'nın son yıllarının en önemli devlet adamlarından Ahmed Şakir Paşa 1838'de İstanbul'da doğdu. Bozok âyanı Çapanoğulları'ndandı. 1856'da Harbiye'den mezun oldu. Çeşitli görevlerde bulunduktan sonra 1869'da askerî vazifesi mülkî memuriyete çevrilip Rusçuk mutasarrıflığına tayin edildi.

Tuna Vilayeti'nde ve Bağdat'ta Midhat Paşa ile birlikte görev yaptı. Birçok mülkî görevde bulunduktan sonra 1877-1878 Osmanlı-Rus savaşı sırasında tekrar askerî sınıfa geçti. 1878'de Saint Petersburg'a büyükelçi olarak tayin edildi ve 12 yıl görev yaptı. 1889'da vali vekili olarak Girit'e gidip, düzeni sağladı. İkinci Abdülhamid, 1890'da Şakir Paşa'yı yaver-i ekrem sıfatıyla danışman olarak Yıldız Sarayı'na aldı. Şakir Paşa, beş yıl Yıldız'da birçok iç ve dış meselenin halli için padişaha danışmanlık yaptı.

1895'te Berlin Antlaşması'na göre yapılması gerekli reformları denetlemek için Anadolu ıslahatı umum müfettişi olarak Vilayet-i Sitte'ye tayin edildi. İkinci Abdülhamid bu görevin çok büyük bir memuriyet olduğunu ve İslam'ın saadetini temin edeceği gibi harabiyetine de sebep olabileceğini söyler. Çünkü Avrupalılar'ın yaptırmak istedikleri ıslahatın asıl amacı Doğu ve Orta Anadolu'da bir Ermenistan kurdurmaktı. İkinci Abdülhamid de bu durumu önlemek için elinden geleni yapıyordu.

Şakir Paşa, Vilayet-i Sitte ile Trabzon, Kastamonu, Ankara ve Halep vilayetlerini iki defa dolaştı. Müfettişliği esnasında bu vilayetlerin kalkınması, tarım, reji idaresi, madenler, ağaçlandırma, ulaşım, üretim, imar, askeri işler, idare, eğitim, maliye, adliye ve misyonerlik meseleleriyle ilgili projeler hazırlayıp, merkezi idareyle birlikte bunları hayata geçirmeye çalıştı. 20 Ekim 1899'da Sinop'ta vefat etti. Marmara Üniversitesi Fen-Edebiyat Fakültesi öğretim üyelerinden Ali Karaca'nın yıllarca arşivlerde çalışarak hazırladığı "Anadolu Islahâtı ve Ahmed Şâkir Paşa" isimli eseri bu büyük Osmanlı devlet adamının hayatını teferruatlı olarak anlatır.

Tunceli bölgesinin fethi

Tunceli bölgesi 1514'te Çaldıran Savaşı'ndan sonra Yavuz Sultan Selim döneminde Osmanlı hâkimiyetine girdi. Osmanlı yönetimi Kanuni döneminde bölgeyi Çemişgezek, Mazgird, Pertek ve Sağman sancaklarına ayırıp valilikleri Pir Hüseyin Bey'in oğullarına verdi.

Merkezi otorite ve Tunceli

19. yüzyılda Osmanlı'nın zayıflamasına paralel olarak bölgedeki aşiret reisleri ve ağalar Tunceli bölgesinde güçlerini artırdılar. Tunceli ve civarı Tanzimat'a kadar merkezi otoriteden uzak bir şekilde yönetildi.