AB Başkanlığı Hüsranı

Kıbrıs Rum tarafının 1 Temmuz 2012’de başlayan ve 31 Aralık 2012’de biten AB Dönem Başkanlığı hüsranla bitti. Hiçte bekledikleri gibi geçmedi Rumların bu başkanlık dönemleri.

 

İlk defa yerel bir gazede,  2006 yılının başlarında okumuştum 2013 yılının Temmuz ayında AB Dönem Başkanı olacaklarını. Ağzı olan Rum siyasiler o gün  ve bu dönemde Türklere neler yapacaklarını ballandıra ballandıra dile getirmişlerdi gazetecilere.  Türklere diz çöktürkmekten tutun da, KKTC’den Türk Ordusunu atmaktan, Türkiye’nin kıçına tekme vurmaktan, Güney Kıbrıs’ın sınırlarının Girne biteceğinden dem vuruyorlardı. Hayalleri de beklentileri de büyüktü.  Desteksiz atmanın da sınırı yoktu o günlerde.

 

Ne hayaller kurmuşlardı ama…

Zannediyorlardı ki, kurdukları aldatmaca, AB’yi yontma ve mali sömürü düzenleri yaşamları boyunca devam edecek, sonsuza değin, pembe günlerde çalışmadan para kazanmanın keyfini sürecekler!

 

Batacakları, ekonomilerinin iflas edeceği, işsizliğin yüzde 14’leri bulacağı, işyerlerinin birbiri arkasına kapanacağı hiç akıllarına gelmiyordu o sahte şaaşalı yıllarda. Kendilerini yırtıcı bir kaplan gibi görüyor, öyle hissediyorlardı. Zannediyorlardı ki, 780 bin kişilik nüfusları ile 75 milyonluk Türkiye’yi dize getirecekler! Kıbrıslı Türkleri ise yutulacak hap, ezilecek  bit gibi görüyorlardı.

 

Günün sonunda yırtıcı kaplanın, üfürükten bir kaplan olduğu ortaya çıktı. 

Kıbrıslı Rumların Dönem Başkanlığı da tam bir hüsrana dönüştü. 

 

Çünkü daha Rumların dönem başkanlıkları başlamadan ekonomik olarak iflas ettikleri ortaya çıktı. Bu nedenle de dönem başkanlığının başında AB’nin patronu olan Almanya’nın önde gelen siyasilerinden bazıları, “Rumları AB Dönem Başkanı yapmakla, sosis ambarını aç bir köpeğe emanet etmenin hiçbir farkı yok” diye söylenmeye başladı.

 

Açıkladıkları mali yapılarının tam bir düzmece olduğu, rakamlarla oynadıkları ve borçlarının Gayrı Safi Mali Hasılalarından bile fazla olduğu ortaya çıktı. 2 buçuk Milyar Euro borcumuz var derlerken, borçlarının 17 buçuk Milyardan fazla olduğu belirlendi.Üstelik buna ilaveten bir de Rum bankacılık sisteminin yapay olarak, bir balon gibi şişirilmiş olması da sorunu ikiye katladı. Sadece Rum bankalarının ayakta durabilmesi için ekstradan 10 Milyar Euro’ya daha gereksinim olduğu çıktı ortaya. 

 

Rum Bankalarının kasasında bol miktarda Yunanistan Hazine bulunması ve Yunanistan’ın borçlarının da traşlanmış olması, bu bonoların asla paraya dönüşemeyeceğini ortaya koymakta. Zaten Rum Halk Bankasının (Cyprus Popular Bank) 1.8 Milyar euroluk zararını Kıbrıs Rum Yönetimi ödemeseydi, bu banka şimdiye çoktan batmıştı.

  

Bunlara ilaveten, Rus oligarkların, yani Sovyet Sosyalist Cumhuriyetler Birliği (SSCB) dağıldıktan sonra varolan kaynakların, kurumların ve devlete ait taşınır ve taşınmaz malların üzerine bir şekilde konarak varlık sahibi olan yeni zenginlerin kara para aklamak için Rum Bankalarını kullanmaları da Avrupa Birliği’nin tüm güvenini ve destek olmak isteğini de yok etmiş durumda. Zaten Alman basınıda bu konuda, Alman İstihbarat Teşkilatının (BND) raporunu açıklamış, Kıbrıs Rum Yönetimini de kurallara aykırı olarak Rus oligarklara bir gecede vatandaşlık vererek kara para aklamakla suçlamıştı.

 

Rusya ile, Makarios’un 1950’li yılların son yarısında Bağımsızlar Grubu’nun liderliğine oynadığı dönemlerden kalan dostluklarına güvenerek AB’nin esasını oluşturduğu Troykayı, yani IMF, AB Komisyonu ve Avrupa Merkez Bankası’ndan oluşan 3 ayaklı Mali Denetleme Komisyonunu ciddiye almamaları, AB’nin Rusya’ya “geri dur” uyarısı sonrasında hüsranla sonra erdi.

 

Rusya’nın 2011 yılının son çeyreğinde Rumlara verdiği 2.5 milyar Euro’luk kredi dipsiz kuyuda yok olduktan sonra, Kıbrıs Rum Yönetiminin ısrarlı yalvarmalarına rağmen Rusya’dan bir daha kredi çıkmadı.

     
Açıkcası, yalan beyan, har vurup harman savurma, bütçede rakamlarla oynamak ve kara para aklamak belliki Kıbrıs Rum Yönetiminin mali sonunu getirmiş.

 

Kıbrıslı Rumların AB Dönem Başkanlıkları süresi hayallerinin ve beklentilerinin aksine, Türkiye’ye ve Kıbrıslı Türklere yaptırımlar uygulamak ve diz çöktürtmek yerine, kendilerine yaptırımların uygulandığı, yerlerde süründükleri ve mali açıdan dünyada var olan devletlerin kredibilitesini ölçen uluslararası kuruluşlarca çöplük olarak derecelendirildikleri bir dönem oldu. Başkanlık dönemlerinde tam tabirle “Sefilleri” yaşadılar.

 

2013’de Kıbrıslı Rumların sıkıntılarının bitmeyeceği, krizin daha da derinleşeceği ve Kıbrıs konusunda da geçmişteki dikbaşlı tutumlarından vaz geçmek zorunda kalacakları gün gibi aşikar.