Kırk bir bin kadının yarattığı futbol şölenini dünya daha çok konuşacak.. Başka bir ülkede benzeri yaşanır mı bilemem.. Ama bizde yaşandı.. Şimdi korkum, egemen erkek aklının bu güzelliği henüz başlarken yok etmesi.. Alametleri var..
Eğer kadın olsaydım tepkim farklı olurdu..
Pazartesi günü Saracoğlu Stadyumu’nda yaşanan o unutulmaz maçtan sonra medyanın girdiği halleri katiyen affetmezdim..
Erkek milletinin burnundan getirirdim..
Gazetelerin genel yayın müdürlerine ulaşamıyorsam, bu ayrımcılığın acısını evdeki erkeklerden çıkarırdım..
Koca mı olur, kardeş mi baba mı hiç fark etmezdi..
“Akılları tartışmalı” federasyonumuz bilmeden bir karar aldı.. Seyircisiz maç oynama cezasını ters yüz edip kapıları kadınlarla çocuklara açtı..
Ortaya futbol dünyasında ilk kez yaşanan görkemli bir manzara çıktı..
***
Kırk bir bin kadın ve çocuk..
Kocalar; çocuklarını ve karılarını stadın kapısına bırakıp geriye çekildiler..
Muhakkak soran çocuklar olmuştur..
“Sen niye gelmiyorsun baba!”
“Cezalıyım yavrum! Sistem beni hayvan saydığı için içeri girmem insanlık için tehlikedir..”
“Yippiii.. ben de büyüyünce babam gibi hayvan olacağım!!”
Cezayı verenin üstü örtülü mantığı buydu.. Belli bir yaş haddinin üzerindeki erkekleri, ne bileyim emeklileri de seyirciye katmayı akıl etmediler,,
Varsın olsun! Onlar da göre göre öğrenecekler..
TEMSİLİ YAZAR
Neticede.. Eğrinin, eğriye denk gelen doğrunun tadını kadınlar çıkardı.. Ama medya rahat bırakır mı? İlla ki sineğe “liposuction” yapacaklar..
Yağını son gıdımına kadar alacaklar..
Futbolla ilgili ilgisiz ne kadar eli kalem tutan kadın gazeteci varsa spor sayfalarına buyur edildi.. Herkese bir şeyler çiziktirildi..
23 Nisan Şenlikleri’nde okullu çocukların temsili vali, temsili, bakan, temsili başbakan yapılması gibi..
Sayfalarının kraliçesi kadın yazarlara resmen “23 Nisan Çocuğu” muamelesi çekildi.. Onlar da içlerine sindirdiler ya orası da ayrı bir hicran yarası..
Ön mantık şu..
“Kadınlar futbol yazamaz..”
Niye abicim?
“Ofsayt kuralını anlama özürlüdürler de ondan..”
Mantığa tersten bak..
“Erkek futbol yazdı mı kuş kondurur..”
Konduranları neredeyse bir asra yakındır okuyoruz..
On sekiz kurallı aptal bir oyunu her hafta farklı farklı yorumlayanları mı ararsın?
Bir hafta önce yazdıklarının tam tersini bir hafta sonra yazanı mı ararsın?
Ligin dibi göründüğünde birbiriyle çelişen on yazısından duruma uyanı seçip “Ben söylemiştim” diye övüneni mi ararsın?
Onlara “Evet abi.. Sen yazmıştın..” deyip alkış tutan seksen IQ’lu televizyoncuları da ekleyin..
Ortaya hiçbir kadının sorgulamadığı, aptallığın özgürlük olduğu bir erkek dünyası çıkar.. İşin tuhafı erkekler de bu aykırılığı yargılamaz..
***
O maça gitseydim ve gözlemlerimi yazsaydım..
İlk kez bir futbol maçına gelen kadınların hallerinden, ortaya okuyanı çok eğlendiren yazılar çıkabilirdi..
Temsil Semih’in attığı golün “ofsayt” nedeniyle iptal edildiğinin bile farkına varmayıp, eğlenmeyi kutlayan kadınların halleri gibi..
Ancak bu “Kadınların dünyasının erkeklerden çok daha renkli olduğu” gerçeğini değiştirmezdi..
O maç cezasız olsaydı..
İhtimal ki elli beş bin seyirci gelirdi.. Maç boyunca sadece kendilerine güzel gelen sloganları bağırıp dururlardı..
Ön yargıdan gözleri kör olduğu için hakemin hiçbir aleyhte kararını beğenmezlerdi..
Islık, küfür, nara gırla kıyamet birbirine karışırdı..
LETAFET HALİ
Yıllardır aynı şeyin tanığı oluyoruz..
Tribünlere gelen “köpek ulumasından farksız” gamlı futbol şarkılarını zorla dinliyoruz..
“Bilmem ne takımı.. Sen çok yaşaaa.. Canım fedadııır uğrunaaa..”
Bir iki hassas köşeciyi ayrı tutun, bu baygın nakaratın futbolcuyu sahada nasıl tetikleyeceğini tartışan yok..
Erkek yaratıcılığının (!) bütün bulabildiği bu arabesk tadındaki baygın şarkının girişindeki takım adını değiştirmek..
Kendi takımının adını koymak..
Erkeklerin bulduğu şarkılar, tezahürat türleri yüzünden, hassas bünyeler “ince hastalık” sahibi olurlar..
Kırk bir bin kişilik özel seyircinin çoğunluğunu oluşturan kadınlar bize, yani biz erkeklere “Her futbol maçının bir parti gibi yaşanabileceğini..” gösterdiler..
Her harekette coşmaları, dikildikleri yerlerde dans etmeleri için bir sebepti..
Kaleci topu havaya dikiyordu..
Neş’eli çığlıklar da o topla beraber yükseliyordu..
Elemanın biri yetişemeyeceği topa koşarken neş’eli çığlıklar da ona yetişmeye çalışıyordu..
Öfke yoktu, düşmanlık yoktu, hesaplaşma yoktu..
Kamera arada bir kadın coşkusunu ekrana taşıyordu.. Dans eden, neş’e ile zıplayan, sebepli sebepsiz birbirine sarılan kadınların arasında çocuklar da vardı..
Kız çocuklarını es geçin..
Oğlan çocuklarının yüz ifadeleri görülmeye değerdi.. Babalarını taklit etmeye hazırdılar..
Babaları gibi hepsi potansiyel futbol ulemasıydı ve gergindiler.. Kadınların tersine maçın berabere gittiğinin, Fener’in puan kaybedeceğinin farkındaydılar..
Eğer yaşları izin verseydi.. Eğer organize olabilselerdi.. Eğer cesaret edebilselerdi.. Babalarını, ağabeylerini aratmazlardı..
Bereket ki hâl böyleydi..
***
Surat ifadelerinden, vücut dillerinden psikolojilerini çözmeye çalıştığım o oğlan çocukları için umut var mı? Bilmem..
Bu iş geçici olursa.. Tribünleri yine erkek kalabalıkları işgâl ederse, her şey aslına rücu eder..
O maçta küfre cesaret edemeyenler, sonraki maçlar için bütün küfür külliyatını belleyebilirler..
Onların da bağırırken gözleri fırlayacak gibi olur.. Ağızlarından tükürükler saçılır.. Eyvah eyvah!
Umudum o şenliğin sıkça tekrarlanması.. Bir de medya leşkerlerinin iki yüzlülük yapmadan “kadınca bakışa” sayfalarında samimiyetle yer açması..
Ya tutarsa!