97 Haziran’ında fiili askeri darbe söylentisi ve hükümetin istifası...
Demirel, Erbakan’ın yerine Başbakanlığı Tansu Çiller’e verecek, Refah-Yol tersten yine kurulacaktı...
Öyle olmadı...
Demirel; ne Çiller’e ne Erbakan‘a bir daha görev vermedi...
Erbakan’ın Yalım Erez hükümetine temsilci vermesi işi de suya düştü...
1997’nin Haziran’ında hükümet istifa etmeden hemen önce, “Türkiye’de fiili bir askeri darbenin yapılacağı” söylentisi yayıldı...
Bazı kulağı delik çevreler 97 Haziran’ının son günlerinde Türkiye’de açıktan bir darbe bekliyorlardı...
Bunu da etraflarına söylüyorlardı...
Daha da ileri gidelim...
Bazısı Türkiye’yi terk etmeyi bile düşünüyordu...
***
Türkiye’in o Haziran günlerinde fiili bir darbe yaşama ihtimali ne kadardı?..
Neler yapılmazsa darbe yapılacağı söyleniyordu?..
Ne olmazsa darbenin rafa kaldırılacağı ima ediliyordu?..
Hükümetin istifası metazori bir istifa olabilir mi?..
Milletvekilleri Doğru Yol’dan neden teker teker istifa ettiler?..
Metazori miydi, gönüllü istifalar mıydı onlar?..
Ocak-Şubat aylarında akşam yemeği yediğim Necmettin Erbakan’ı çok sıcakkanlı fakat çok telaşlı gördüm...
Siyaseti ve ülkeyi kontrol edemiyordu...
***
Kendini SHOW Haber Merkezi gibi tek tek güçlü televizyon ve gazetelere anlatırsa, bu durumu kendi lehine çevireceğini düşünüyordu...
İtiraf edeyim...
O akşam yemeğine kadar daha mesafeliydim Erbakan’a karşı...
Gençlik koşullanmaları, ideolojik uzaklık ve siyasi duruş babında...
Böyle olması doğaldı ve olabildiğince demokrattı...
Sonuçta herkes her iktidarı sevmek ve övmek zorunda değil...
“İktidarı neden sevmiyorsunuz” sorusu demokratik bir soru yerine geçemez elbette ki...
Fakat şimdi geriye dönüp baktığımda...
Hiçbir hükümeti, seçimlerden önce illa ki düşüreceğim diye bir kaygının içinde olmadığımı düşünüyorum...
Belki ilk gençlik yıllarımda MC hükümetleri bir an önce gitse de üniversitelere can güvenliği gelse diye düşünmüşümdür...
Sonrasında seçimle gelinip seçimle gidileceğine inandım hep...
***
Erbakan’la yediğimiz akşam yemeğinden sonra, onun için “üzüldüğümü” hatırlıyorum...
Sanıyorum o akşam kırılma noktası olmuştu...
Bir siyasi liderin seçim günü gelmeden düşürülmek istenmesine gönlüm razı gelmemişti...
Şimdi itiraf etmemde bir sakınca yok...
Siyasi olarak bana hiç yakın değildi Erbakan...
İlk aylarda mebzul miktarda muhalefet de etmiştim, irticai gördüğüm hareketlere...
Sonra o olayların bazılarının esasen “irticai değil, senaryovari” olduğu ortaya çıktı...
O zaman kimse bunu bilmiyordu...
Her neyse...
Karşı çıktığım onca noktaya karşın...
Hükümetin düştüğü gün, üzgündüm...
Refah Partisi’nin kapatıldığı gün, kapatılmaya karşı bir konuşma yapmıştım haber bülteninin bitiminde...
Demokrat Parti ve asılmaları örnek göstererek, ne kadar büyük yanlış olduğunu belirtmiştim...
***
Ben bir iktidarı ya da hükümeti sevmesem ve ona karşı çıksam da, onu seçimlerden önce yıkma hakkını kendimde görmüyorum...
Ne bir insan olarak, ne de bir gazeteci olarak...
Bu hakkı gasp etmiş olurum diye düşünüyorum...
Yanlısı olmadığım iktidarı birileri seçim dışı yollarla düşürmeye kalktıklarında, sempati duymadığım iktidara yakın davranışa geçiyorum duygusal olarak...
Olayı haksızlık olarak görüyorum...
Refah-Yol’un düşürülmesinde böyle olmuştu...
Onca muhalif haberlerimize rağmen, 28 Şubat’ta bizi takdir ve teşekkürle yad etmemeleri muhtemelen bu nedenden...
Dışımda hazırlanmış bir projenin parçası olamıyorum maalesef, kusura bakmasınlar...
Solcu ve özgür gençlik genetiğim, dışımda ve dışarıda hazırlanan projelerin mazbut ve makbul bir parçası olmamı engelliyor benim...
Kendi özgür muhalefetim, dışardaki büyük projelerin öngörülmüş parçası haline gelirse, asaletim bozulmuş gibi hissediyorum...
28 Şubat’ta takdir edilmemem bu “asalet takıntısından” olsa gerek...
*****
GÜNÜN ANLAMLI SÖZÜ
BİR MEDİTASYON SEANSI...
Bugün Cumartesi...
Yaşadığınız ağır sorunlar varsa, bunlarla baş edebilmek için sabah kısa bir meditasyon yapın...
Meditasyon teknikleri hakkında bilgi edinmek istiyorsanız Deepak Chopra’nın Başarının Yedi Spiritüel Yasası kitapçığının sonunda yer alan meditasyon tekniklerinden yararlanabilirsiniz...
Bu sabah ve hafta içinde ihtiyacınız olduğu sabahlar bunu yapmanızda sonsuz yararlar var...
***
Sonra Robin Sharma’nın şu sözünü düşünün...
“Kendinizle olan ilişkinizi yeniden kurun...
En derin ve en gerçek değerlerinizi tanıyın...
Başkalarının size en değerli olduğunu öğrettiği şeyleri değil, sizin en değerli olduğunu hissettiğiniz tercihlerinizi ve önceliklerinizi tanıyın...
Ve sahip olamadığınız bir şeyi veremeyeceğinizi bilin...
Başkalarını sevmek için önce kendinizi sevmelisiniz...”
*****
YASAL TAKİBAT ALTINDA, DARBELERLE ENTELEKTÜEL HESAPLAŞMA YAPILAMAZ...
Dün SHOW Haber Merkezi’ndeki editörlerimden biri, 28 Şubat hesaplaşmaları ile ilgili kopan fırtınaları soruyor bana...
Ona şöyle diyorum...
“28 Şubat süreci yargı tarafından soruşturulmaya başlandı...
Yargı tarafından soruşturulduğuna göre ‘yasal takibat var’ demektir...
Yasal takibat altındaki süreçlerde, düşünsel, entelektüel bir tartışma ve hesaplaşma yaşanamaz...
Söyleyeceklerin, şüpheli kişileri yasal takibata sokacağından, onların sorgulanmalarına esas teşkil edeceğinden, konuştukların beyinsel bir fırtına yaratmaz...
Savcılık veya polis ifadesi ile iddianame vazifesi görür...
***
Her sözün bir suç duyurusuna gerekçe, bir iddiaya destek, bir suç isnadına dayanak olur...
Konuşanlar entelektüel bir hesaplaşmayı değil, korakor bir hesaplaşmayı, karakolluk bir yüzleşmeyi hedeflerler...
Böyle günlerde ‘bunları neden yaptınız’ diye sorduğunuz şeyler, muhatabın cevabına vesile olmadan, savcının dosyasına malzeme olur...
Söylediklerinizin savcı dosyasına malzeme olması ayıp değil, kötü de değil...
Fakat savcı ve polis dosyaları için söylenecek şeyler başka, entelektüel bir darbe hesaplaşmasında soracağınız derin ve muhteviyatı kalın şeyler başkadır...
Yargı süreçlerinde entelektüel hesaplaşmalar, sorgulamanın yerine geçerler...
Yasal sonuçlardan muaf tutulan tartışmalar, ancak bereketli olurlar...”
***
Darbe ya da postmodern darbe süreçlerinde, yasal takibat altında “Asker ne yaptı?.. Hükümetten hangi bakanlar gitti, nasıl gitti?..” soruları bir polisiye romanın meramında ve kıvamındaki sorulardır...
Oysa 28 Şubat tartışmasının analitik soruları şunlar olmalı:
1) 28 Şubat’ta giden hükümetin yerine hangi hükümet geldi?..
2) Giden boşuna gitmez... Yeni gelene yer açmak için gider...
Gidenin nasıl gittiğinin ayrıntıları polisin işi...
Gelenin neden geldiğini ve niye gideni gönderdiğini bulmak ise entelektüellerin ve siyasi analistlerin meselesi...
***
3) 28 Şubat’taki hükümeti kim istemedi?..
4) O hükümetin istenmemesi ve düşürülmesinin tek nedeni “irticai” bir durum muydu?..
Yoksa derin ve ekonomik nedenleri var mıydı?..
5) 28 Şubat bir film olsa, oynayanları da rollerine göre kategorize edilse,
askerler “yardımcı erkek oyuncu mu olurlar, baş erkek oyuncu mu?..”
(VATAN)