68’li devrimcilerin Bülent Ersoy’dan diledikleri insanlık özrü!..



“Deniz 68 kuşağının kahramanıdır...

Karakteri düşük insanlarla hiçbir surette ve hiçbir mekanda beraber olmamıştır...

Deniz bu tür insanların gittiği yerlere asla gitmez, bu insanlardan nefret ederdi...

Bu kadın kılığındaki erkeğe ya da erkek kılığındaki kadına lanet olsun diyorum... Deniz’in arkadaşları onu cezalandırır...”

Nuhoğlu’nun sözleri transfobik ve nefret söylemi barındıran ifadeler olarak görülerek, anında büyük bir eleştiri kampanyası başlatılıyor...

***

Nuhoğlu devrimci 68 kuşağının en önemli efsane figürlerinden biri...

“Kırmızı Günler” kitabının arka kapağında Bozkurt Nuhoğlu için şu ifadeler kullanılıyor:

“68 ruhunu en iyi yansıtan öğrenci liderlerinden biri...

27 Mayıs darbesinin altyapısını hazırlayan 28-29 Nisan olaylarının içinde yer alan genç bir eylemci...

Deniz Gezmiş gibi ‘heyecanlı ve fevri’ bir kitle önderini kontrol etmeyi başarabilen bir ağabey...

Deniz Gezmiş’i gerilla savaşından vazgeçirebilmek için ODTÜ ormanlarında on saat dil döken bir demokrat...

1970’li yıllarda yüzlerce devrimci mahkumu savunan bir avukat...”

***

Bozkurt Nuhoğlu’nun sözlerine Pembe Hayat Derneği büyük tepki gösteriyor...

Nuhoğlu’nun söylemlerinin Bülent Ersoy’un şahsında Türkiyeli bütün trans bireyleri hedef aldığını söylüyor...

Nuhoğlu’nun 68 kuşağını trans bireylere karşı harekete geçmeye davet ettiğini belirtip, “bu kişileri aşağılayıp hakaret ettiğini” öne sürerek Nuhoğlu hakkında suç duyurusunda bulunuyor...

Medya ve sosyal medya konuya yoğun bir ilgi gösteriyor...

Büyük bir tartışma çıkıyor, eleştirilerin, yorumların ardı arkası kesilmiyor...

Nihayet röportajından tam altı gün sonra Bozkurt Nuhoğlu, 10 Ocak 2012’de Pembe Hayat Derneği’ne bir mektup gönderiyor...

“Başta Bülent Ersoy olmak üzere bütün trans camiasından özür dilediğini” ifade ediyor...

***

Bozkurt Nuhoğlu’nun özür mektubunun içeriği, tarihi bir ders niteliğinde...

Şöyle başlıyor ve devam ediyor mektup:

“Pembe Hayat yetkililerine;

Benim en sevdiğim filmlerden biri ‘Örümcek Kadının Öpücüğü’dür...

Bilenler bilir, filmin kahramanlarından biri olan devrimci karakter, bir eşcinselle aynı hücreyi paylaşır...

Ve filmin ilk yarısında yılların ezberiyle hücre arkadaşı eşcinsele, bir devrimciye yakışmayacak şekilde davranır...

Fakat sonra hatasını anlar...

Ben de o devrimcinin durumundayım...

Filmin ilk yarısında yılların alışkanlığı ile koşullanmışlığıyla, ezberiyle hatalı davrandım...

Başta Bülent Ersoy olmak üzere, verdiğim beyanlarla; hırpaladığım, kırdığım, incittiğim, üzdüğüm herkesten özür diliyorum...

Saygılarımla,

Bozkurt Nuhoğlu”

***

12 Mart faşizminin en gaddar olduğu günlerde, darağacında fidanları sallandıran mahkemelerin en istibdadi karanlığında dik durulan ve dilenmeyen özür, kırk yıl sonra hiç hesapta olmayan bir Pembe Hayat Derneği’nden cesurca dileniyor...

Hayat değişiyor...

Elbette devrimciler de değişiyor...

Hayatın demokrasi ve insandan yana özgürlük rüzgarlarının yine yanında yer alarak, kendilerini yeniliyorlar...

Bugün kırk yıl öncesinin devrimcilerini; Deniz Gezmiş ve arkadaşlarını, “yaşadığımız çağın demokrasi standartlarıyla yargılamaya kalkanlar” onları demokrat değil, diktatorya isteyen ‘makbul’ adamlar olmadıklarını söyleyenlere Bozkurt Nuhoğlu dilediği özürle en cesur cevabı veriyor...

Deniz Gezmiş ve arkadaşları ne kadar makbul ve demokrat olduklarını, “12 Mart faşizminde darağacına gönderilirken dilemedikleri özrü, rencide ettiklerini düşündükleri Pembe Hayatlar Derneği’nden” dileyerek gösteriyorlar...

Hayat değişiyor...

Devrimciler hayatın değişimi yönünde, geçmiş dönemlerin kendilerini etkileyen, antidemokratik ve sekter koşullanmalarından birer birer kopuyorlar...

Tarihsel olarak insanlığın ve barışın yanında durduklarına inandıkları için, bu özür onlara “ağır” gelmiyor...

Onlar tarihin yanında, insanlıktan yana saf tutmaya devam ediyorlar...

***

Bozkurt Nuhoğlu’nun Bülent Ersoy’dan özür dilerken referans gösterdiği, Örümcek Kadının Öpücüğü filmi, Brezilya’da askeri diktatörlük rejiminin hüküm sürdüğü 1970’li yıllarda aynı berbat hapishane hücresini paylaşmak zorunda kalan, bir solcu eylemciyle, apolitik ve romantik bir travesti eşcinselin dokunaklı ilişkilerini anlatır...

Başlangıçta hihçbir ortak noktaları yokmuş gibi gözüken ayrı dünyalara ait bu iki insanın, askeri baskı ve işkence altındaki bir ülkenin hapishanesindeki berbat bir hücrede kaba güç, baskı, itaat, erkeklik, kadınlık, ruh, bilinç kavramlarlarını konuşarak birbirleriyle yakınlaşmaları konu alınır...

William Hurt’e Cannes Film Festivali’nde en iyi erkek oyuncu ödülü kazandıran muhteşem bir filmdir...

Tarihten bu yana ezilmiş ve mağdur bırakılmış tüm insanlığı içinizde hissedebileceğiniz yapıt, William Hurt’e daha sonra Oscar ödülü de kazandırdı...

Canım nedense “Örümcek Kadının Öpücüğü” filmini yeniden görmek istiyor...

*****

ORHAN PAMUK’A MEKTUPLAR (2) ERKEK ERKEĞİN KATİLİDİR...

Carolin Fişekçi’nin, sayfa sayfa röportajları çıkıyor gazetelerde...

Merak ediyorsun sanırım, gazeteler nasıl bu kadar sınırsız bir iştahla Carolin Fişekçi’ye ilgi gösteriyorlar diye...

Her şey soruluyor, sayfa sayfa yayınlanıyor her tarafta, Carolin Fişekçi’nin aşkınızla ilgili söyledikleri yazılıyor...

Gazetelerin tepe noktalarında, “erkeklik egoları tavana vurmuş” insanlar bulunur...

Güçlüdürler, muktedirdirler ve erkektirler!.. Güzel kadınlarla beraber olan erkekleri kıskanırlar...

Egolarının tavan yapmış olması, bu kıskançlıklarının cüretini ve sınır tanımazlığını artırır...

***

Seninle beraber olan kadının, “kirli çamaşırları dökmeye yönelik” doğru yanlış bütün ifşaatları, onlarda vazgeçemedikleri bir erkeklik şehveti uyandırır...

Kadın üzerinden, için için gıpta ettikleri sana, vururlar...

Öldüresiye, kalkamayacak derecede derinlemesine...

Kendi sevgililerinden, kadınlarından kıskandıkları “seni” kurdukları idam sehpalarında fena halde harcayacaklardır!..

Seni “yok ettikçe” kırılan erkeklik egolarını onardıklarını düşünürler...

Senin kanından hayat bulurlar...

Bütün kötülüklerin, ihtiyaç duyduğu hayat öpücüğü gibi...

Kadınlar seni kötülerken ya da iyi diye gösterip değerini düşürürken, sonsuz bir hazla o röporajları sayfalarına yerleştirirler...

Daha fazla konuşsun, seni daha fazla itibarsızlaştırsın diye el altından manşetleri süsler, seni yerin dibine batıracak gazetecilik hünerlerini o sözleri vesile yaparak sergilerler...

Akşam sevgilileri ve eşlerinin olduğu masalarda, “senin bitişini umarsız bir hareketle” ilan edecek, kadınlarının gözünde şizofrenik bir şekilde değerlendikleri zannına kapılacaklardır...

İntikam almayı düşenen kadın, erkeklerin o bitmek bilmeyen zaaflarının farkındadır...

Sonuna kadar kullanıp, sonra işini gördüğünde onları fırlatıp atacaktır...

Bu bir kadının erkekten alacağı intikamının en can alıcı stratejik hamlelerinden biridir...

O erkeklere sakın ‘siz ne yapıyorsunuz arkadaş’ diye sorma...

Sana:

- “Biz bir şey yapmadık ki... Kadın konuştu, biz de onu haber yaptık...” diyeceklerdir...

Sorarak o riya dolu cevaplarını verme fırsatını onlara tanıma...

Merak etme, bir süre sonra bu kirli oyun ters tepecektir...

Nasıl olacağı bir başka yazıya...