Bu bölümde normal ortaokullardaki derslerin hepsi okutulurdu.
Fazladan iki ders vardı:
“Arapça” ve “Kuran-ı Kerim” dersleri...
“4+4+4”ün gelinen son aşamasında...
Bu iki ders “seçmeli” olarak sisteme giriyor.
İlk 4 yılın ardından “geniş bir seçmeli ders havuzu” olacak ve havuzda “Kuran-ı kerim” ve “Arapça” dersleri de yer alacak.
Bu süper bir uygulama!
Tam benim istediğim gibi...
Düşünsenize:
Hem “isteğe bağlı din eğitimi” meselesi çözüme kavuşuyor, hem de imam-hatiplerin orta kısımlarının işlevinin yerine getirilmesi sağlanıyor.
Bu zamana kadar hep sordum:
“Din eğitimi” sadece imam-hatiplerde söz konusu olacaksa, başka okullarda okuyan ama din eğitimi almak isteyen öğrencilerin durumu ne olacak?
Yeni sistem, işte bu çok önemli sorunu çözüyor.
Yeni sisteme göre...
İsteyen “seçmeli ders paketi”nden “din eğitimi” bölümünü seçebilecek.
Yani?
Hangi okulda okursan oku, eğer istiyorsan “din eğitimi” alabileceksin.
Üstelik “din eğitimi” denilirken...
Sadece İslami eğitimden söz edilmiyor.
Aleviler ve başka inançlar için de seçmeli dersler konuluyor.
Ancak bir sorun var:
İktidar partisi, ayrıca “imam-hatip ortaokulları”nı da açmak istiyor.
İşte buna gerek yok.
Çünkü yeni sistem ihtiyacı tam olarak karşılıyor.
İmam-hatiplerin orta kısımlarının işlevini üstlenecek bir sistem hayata geçirilirken, ayrıca “imam-hatiplerin orta kısımlarını açacağız” diye tutturmanın bir anlamı yok.
Tabii maksat...
“Tabana selam çakmak” ya da “onlar kapattı, biz açıyoruz” mesajı vermek değilse...
- Sıkılınca sardırırsın.
- Daha da sıkılınca kaldırıp atarsın.
- Esprilerde sıfır kasmayla basarsın kahkahayı...
- Çarpıcı sahneyi geri alıp tekrar izlersin.
- Aşırı gergin sahnelerde gözünü kapatırken etrafı kollamaya gerek duymazsın.
- Üst üste dileğince film izleyebilirsin.
- İzlemek istediğin film konusunda kimseyi ikna etmek zorunda kalmazsın.
- İzleyeceğin filmin türünü belirleme hakkı tek başına sana aittir.
- Dokunaklı sahnelerde saklama ihtiyacı duymadan gözyaşı bile dökebilirsin.
Zaman yazarı Mümtazer Türköne bir konferansta “4+4+4” için demiş ki:
“Bu projenin eğitimle bir alakası yok. Hükümet din eğitiminin önünü açıyor. Toplumun din eğitimine ihtiyacı var. AK Parti imam-hatip okullarını devreye sokacak bir proje geliştiriyor”.
Mümtazer Türköne’nin bu açıklaması hükümet karşıtı yayın organlarında şöyle yorumlandı:
“AKP’nin gerçek niyeti ortaya çıktı. İşte büyük itiraf”...
Mümtazer Türköne’nin açıklaması hükümeti bağlar mı? Bağlamaz.
Ama işte bağlıyor...
Neden?
Çünkü Mümtazer Türköne, “hükümet sözcüsü” gibi, “parti sözcüsü” gibi bir yazar. Hatta bazen “hükümet sözcüsü”nden bile daha ileri gidiyor.
Bu durumda...
Türköne’nin bir sözünün “hükümet sözcüsünün sözü” gibi algılanmasından daha doğal ne olabilir.
Aman... Neyse...
Derdi bana mı düştü?
Bu durumu...
Koltuğuna ortak çıkılan “hükümet sözcüsü” ve “parti sözcüsü” dert etsin.
“Özgür Gündem” adlı gazetenin tarihini anlatacağım sizlere...
Yorumsuz olarak.
- İsteyen ibret alsın.
- İsteyen “dön dolaş aynı yer” desin...
- İsteyen de “nereden nereye geldik” diye hayıflansın.
Buyurun:
- 1992’de yayın hayatına başladı.
- Yayınlanan 580 nüshasının 486’sı hakkında dava açıldı.
- 1993’te OHAL bölgesinde satışı yasaklandı.
- Sorumlu yazı işleri müdürleri hakkında toplam 147 yıl hapis cezası verildi.
- 8 muhabiri ve yazarı faili meçhul cinayetlere kurban gitti.
- 19 dağıtımcısı öldürüldü.
- Gazeteyi satan yerler kundaklandı.
- 1994’te mahkeme kararıyla kapatıldı.
- 17 yıl aradan sonra 2011’de yeniden yayın hayatına başladı.
- Geçen ay bazı çalışanları KCK’dan tutuklandı.
Ve en sonunda...
“Devletin Yeni Kürt Planı”nın açıklanmasından bir gün sonra...
Yani önceki gün...
Bir ay süreyle kapatıldı.
- EKRANDA: Gerginiz... Tarafsızız... Eşit mesafedeyiz... Tavırsızız... Mesaj kaygılıyız... Ciddiyiz... Ağırbaşlıyız... Adiliz... Kuralcıyız...
- GAZETEDE: Mücadeleciyiz... Polemikçiyiz... Tutum alırız... Politiğiz... Açık konuşuruz... Matematikseliz... Hırçınız... Çirkinleşiriz...
- TWITTER’DA: Geyikçiyiz... Kinayeliyiz... Mavracıyız... Dalgacıyız... Rahatız... Sosyaliz... Eğlencedeyiz... Patavatsızız... Sorumsuzuz...
- Deniz Baykal’ın organ bağışı kapsamında yüzünü bağışladığını öğrendiğim an mırıldandığım cümle: “Sanırım ‘benden kolay kurtulamazsınız’ mesajı vermek istiyor”.
- Obama’nın Dışişleri Bakanı Ahmet Davutoğlu’nu çağırma biçimini gördüğüm an mırıldandığım cümle: “Eyvah! Bu hareket ulusumuzun aşağılık kompleksini tetikleyecektir”.
- TRT’de büyük devletlerin istihbaratında cinlerin kullanıldığını iddia eden “Büyük Takip” adlı programı izlerken mırıldandığım cümle: “Hakan Fidan uyuma! Memiş Hoca’yı MİT’e al”.
- Türkiye ile Ukrayna arasında vize anlaşması yapıldığını anlatan haberi okuduğumda mırıldandığım cümle: “Ey Türk erkeği... Gidişler serbest ama süper geçerli bir mazeret bulman gerek”.
“İki gazeteci bu taraftan, iki gazeteci o taraftan” şeklinde formüle edilen yeni bir tartışma programı formatı var ya...
Bu formatın ortasında yer alan tartışmacılara gerçekten üzülüyorum.
Neden mi?
Şunlardan dolayı:
- Format gereği asla görüş değiştirmiyorlar.
- Format gereği hiç şaşırtmıyorlar.
- Format gereği tarafgir olmak durumundalar.
- Format gereği birbirlerini asla ikna edemiyorlar.
- Format gereği birbirlerinin yüzüne bakabilecek kadar birbirlerine yükleniyorlar.
- Format gereği seyircide hayal kırıklığı yaratmayacak oranda birbirleriyle uğraşıyorlar.
- Format gereği “cephe insanı” pozisyonundalar.
- Format gereği gündemdeki her olay karşısında alacakları tavrı önceden biliyoruz.
(Hürriyet)