Milli Eğitim Bakanı Ömer Dinçer’le CNN Türk’te 10 Şubat günü program yapmıştım. Bakan doğru şeyler söylemişti:
“Çocukların 7 yaş ila 10 yaş arasında olanları daha çok birbirine yakın gözüküyorlar pedagojik formasyon olarak. Burada çok katı bir durum da söz konusu değil. Tüm dünyada çok farklı fikirler ve farklı uygulamalar da var.”
Dikkat, Sayın Bakan “7 ila 10 yaş” arası çocukların eğitimde bir grup oluşturmasını pedagojik bakımdan uygun buluyordu. Halbuki çıkarılan kanunda “beş yaşını bitirdiği yılın eylül ayı” ilköğretime başlama yaşı olarak kabul edilecekti!
Bakan Dinçer aynı programda şunu da söylemişti:
“Dünyada iki eğilim var: Biri okul öncesi eğitimin giderek daha önem kazanması ve eğitim yaşının küçülmesi... Öbürü meslek eğitiminin ötelenmesi...”
Dikkat, Sayın Bakan “eğitim yaşının küçülmesi”ni ilköğretim için değil “okul öncesi eğitim” için söylüyordu. Meslek seçiminin de ötelenmesini savunuyordu.
Halbuki kanunla “eğitim yaşının küçülmesi” yoluna gidildi!
Bakan Dinçer’in dile getirdiği ilkeler doğruydu. Bu ilkelerin doğru olduğunu, saygın eğitimcilerimizden Prof. Ziya Selçuk da söylemişti. Hatta Ziya Selçuk’a göre yasalaştırılan 60-66 ay arasındaki çocukların elleri “kalem tutmaya” bile genelde müsait değildi, çocuklar strese, depresyona girebilirdi... Bu yaştaki çocuklar okulöncesi eğitim kurumlarına gitmeliydi.
Fakat kanun, uzman bakanlık olan Milli Eğitim’de hazırlanmadı. Birkaç AK Parti milletvekili tarafından özel olarak hazırlanıp Meclis’e sunuluverdi. Kamuoyundaki tepkiler ve Milli Eğitim’in çabalarıyla komisyonda bazı düzeltmeler yapıldı. Ama mesela “başlama” yaşıyla ilgili sorunlar olduğu gibi kaldı.
Kanunla yaratılan sıkıntıyı bakanlık genelge ile hafifletmeye çalışıyor!
Çıkarılan 6287 Sayılı Kanun, ilköğretim çağını “6-13 yaş” olarak tanımlamış fakat 6 yaşın “çocuğun 5 yaşını bitirdiği eylül ayı sonunda başlayacağını” hükme bağlamıştır.
Yani 60 aydan başlayabilecek bir dönem!
Bakan Dinçer, “Bakanlık Genelgesi” yayınlayarak yumuşatıcı hükümler getirdi:
- 60-66 ay arasındaki çocukların okula gitmesi ailesinin kararına bırakıldı.
- 66 ay sonrası çocuklar okula verilecektir ama çocuğun “bedeni ve ruhi” özellikleri bakımından hastaneden rapor getirenler ya okulöncesi eğitime yönlendirilecek veya bir yıl ertelenecek.
Mecburi eğitimin 12 yıla çıkarılması elbette alkışlanacak bir reformdur. Kesintili olmasını da doğru buluyorum.
Fakat “temel kanun” niteliğinde olan bir yasayı yeterince tartışmadan, birdenbire gündeme getirip çoğunluk oylarıyla kabul etmek böyle sorunlu sonuçlara yol açıyor ve “genelge” ile yumuşatma ihtiyacı ortaya çıkıyor.
Her isteyen “hastane raporu” alabilir mi? Hem niye bu külfet?
“Rapor piyasası”ndan bile bahsediliyor!
Ailelerin tereddütleri var. Bazı çevreler bu tereddütleri siyasi muhalefet yapmak için kullansa bile, bakanlık tarafından genelge ile yumuşatılması da kanundaki sorunları göstermiyor mu?
Burada, kanunun teknik kusurlarından daha önemli olan, bu yapılış tarzıdır: Yeterince tartışmadan, karşı görüşlere kıymet vermeden, Meclis çoğunluğuyla acele kanun çıkarmak!
Sadece otoriterleşmeye değil, böyle teknik kusurlara da yol açar, bu kanunlaştırma tarzı.
(Hürriyet gazetesinden alınmıştır)