31 yıl sonra...



O günleri hiç yaşamamış olanlar bugün birer yetişkin oldular, ama hâlâ her yıl bugün yaklaşırken 31 yıl, hatta 40 yıl öncesine gitmekten kendimizi alamıyoruz.

O günden bugüne önemli toplumsal ve siyasal gelişmeler yaşanmış olmasına rağmen “12 Eylül”ün toplumsal hafızada bu kadar güçlü bir şekilde yer etmiş olması, eski bir genelkurmay başkanının çok yakında öğrendiğimiz bir “iç” konuşmadaki sözleriyle anlam kazandı. Söylediği şuydu: Eğer koşullar gerçekleşirse, iç hizmet talimatnamesinin malum maddesinin var olup olmamasına bakılmadan müdahale edilebilir.



Bugün 12 Eylül öncesinde toplumu çok fazla gerginleştiren, sağ-sol, Alevi-Sünni çatışmaları yok.

Sınıfsal hak mücadeleleri de o günlerdeki gibi sert yöntemlerle yürütülmüyor.

Radikal görüşler geniş çevreleri etkilemiyor.

Ülkücüler çoktan sokaklardan çekildi, radikal sol örgütlerin adları bazı garip terör eylemleri dolayısıyla artık çok seyrek olarak duyuluyor.

12 Eylül 1980 öncesi gerilimlerin ve toplumun geniş bir kesiminin “Silahlı Kuvvetler gelsin bu işleri durdursun” demesine yol açan koşulların epey uzağında olduğumuzu tespit etmek, yukarıdaki özete bakıldığında güç değildir.

Buna rağmen Türk toplumunun bir kez daha 1980 öncesine benzer bir gerilim içine girmesi ihtimali sıfır değildir. Eski genelkurmay başkanı da onu söylüyor.

Böyle bir korku ve çözüm olarak demokrasinin askıya alınmasını onaylayacak bir toplumsal destek de henüz sıfırlanmadı.



12 Eylül ruhunun hortlaması ihtimalinin sonsuza kadar yok olmasını sağlayacak tek bir unsur vardır.

Kürt meselesinin gerçekçi bir çözüm hattına girmemesi, 12 Eylül ruhunun kıyıda köşede bile olsa varlığını sürdürmesini sağlıyor.

Terör, 12 Eylül ruhunu yaşatıyor, 12 Eylül ruhunun varlığı da, her an hortlama ihtimali de terörün önemli manevi kaynağı olmaya devam ediyor.

12 Eylül’ün 31’inci yılında o ruhu sonsuzluğa gömecek gerçek koşullar ve ne yapılması gerektiği bu kadar açık olduğu halde ve toplum da çözüm yolundaki açık iradesini sürekli olarak göstermesine rağmen siyasi iradelerin hâlâ tereddüt içinde oluşunun, zaman kaybetmeye devam etmelerinin elbette ki izah edilebilir bir yanı bulunmuyor.