Mehmet Ali Birand’ın hazırladığı 28 Şubat Belgeseli’nin sadece bir bölümünün bir kısmını seyrettim. Tesadüfen... Fadime Şahin’i gördüm. Vural Savaş’ı gördüm. Müslüm Gündüz’ü ve sonra Demirel’i gördüm ardı ardına... Baktım ki, kimyam bozuluyor. Kanal değiştirdim.
Nesini hatırlayayım? Veya hatırlamak isteyeyim?
Utanç verici.
Halâ hesap sorulmayan... Halâ o utancın aktörü olarak aramızda dolaşanlar var.
***
29 Şubat dört senede bir diye, o tarihte evlenen az oluyor. (Erkeklerin bir kısmı muhtemelen “ah keşke” diyeceklerdir daha sonra... Hele unutkan olanlar...)
Veya o gün doğanların “doğum günleri” kimi zaman “gürültü”ye gidiyor.
Ben de “keşke tarihe post-rezillik olarak geçen bu darbe, bir 29 Şubata denk gelseydi de, hiç olmazsa 4 senede bir hatırlasaydık” diye hayıflandım.
***
Bayramları bir kenara koyun. Zoraki anma günlerini de...
Yakın tarihe ait ve her sene iftiharla hatırlayıp televizyonlarda programlar yaptığımız neyimiz var?
Darbeler ve krizler dışında... Anayasa kitapçığının fırlatılması gibi komedilerin dışında...
Doğum günü gibi...
Mutlu evliliklerin yıldönümü gibi... Sevindiren... Gururlandıran...
Var... Var da...
Zamana ihtiyaç var...
***
Meselâ “One Minute” belki günün birinde her yıl hatırlanacak. O müstesna günün aslında ne ifade ettiğinin yeterince anlaşıldığı kanaatinde değilim.
***
28 Şubat hatırlanmalı mı? Unutulmalı mı?
Hâlâ toplumsal bir utanç haline gelmediyse hatırlanmalı... Ama benim midem kaldırmıyor; unutmak istiyorum.
(Türkiye)