2014: Cumhurbaşkanı Tayyip Erdoğan

BAŞBAKAN Erdoğan görüyor ki, başkanlık, yarı başkanlık veya partili cumhurbaşkanı gibi bir sistem değişikliği mümkün değil. Bugünkü sistem içinde fakat çok yüksek bir oyla cumhurbaşkanı seçildiğinde, bir ‘başkan’ kadar siyasi güce sahip olacaktır; hatta partisindeki etkisi devam edeceği için, ‘başkan’dan bile güçlü...

Bunun için sağdaki en küçük oy grupları bile önemli...

Numan Kurtulmuş’u ve partisini davet etmesini, bu stratejinin bir uygulaması olarak görüyorum.

DYP’li Süleyman Soylu’ya ilgisi de aynı aynı sebeptendir.

Önümüzdeki dönemde bu stratejinin başka uygulamalarını da görebiliriz. MHP, BDP ve SP tabanı ile eski merkez sağdan kalan seçmen bölümlerinin bu strateji için ne kadar önemli olduğu açık.

2010’da yapılan referandumda Erdoğan ne kadar oy almıştı? Yüzde 58...

Peki, 2011 seçimlerinde ne kadar oy almıştı? Yüzde 50...

Aradaki yüzde 8’lik bölüm AKP’nin oyu değildi, az bir kısmı liberal soldan, çoğu sağdan gelmişti.

2014’teki yapılacak cumhurbaşkanı seçiminde, genel seçimlere benzer şekilde, her seçmen kendi partisinin adayına oy verecektir. Öyle bir seçimde Tayyip Bey, yüzde 50’nin az üstünde bir oy alırsa bu onu siyaseten çok güçlü yapmaz. Hatta yüzde 50’nin altında bir oy alarak ikinci tura kalması ihtimali de yabana atılamaz.

İki adayın yarışacağı ikinci turda ise sağdan alacağı ilave oylarla elbette yüksek bir oranla seçilebilecektir, referandumda olduğu gibi... Fakat Tayyip Bey’in 2023 hedefi için sahip olmak istediği yüksek siyasi güç, birinci tur seçimlerde yüksek oy almasına bağlıdır...

Sağdaki küçük partilerin oyları teker teker önemsizdir ama topluca bir anlam ifade ettiği gibi “birleşme” havasının yaratacağı sinerji belki daha önemlidir.

Tayyip Bey yüzde 50’nin epey üzerinde bir oyla ilk turda cumhurbaşkanı seçilirse, partisindeki etkisi de devam edeceği için, Amerikan ve Fransız cumhurbaşkanlarında bile bulunmayan bir siyasi güce sahip olur. Tayyip Bey’in 2023 hedefini dile getiren konuşmaları, böyle bir erk isteğini yansıtıyor zaten.

Bunun sistemde yaratabileceği “denetim ve denge” (check and balance) sorunları ayrı bir yazı konusu.

Numan Kurtulmuş’un Başbakan’la görüşerek aldığı daveti partisine götürmesiyle, HAS Parti’nin zaten zayıf olan siyasi iddiası bitmiştir. Dün HAS Parti’nin GİK toplantısında bazı itirazlar oldu. Partide piyasa ekonomisine, küreselleşmeye ve Batı kurumlarına karşı çıkan “sol İslam” anlayışına sahip bazı isimler itiraz ettiler ama çoğunluk eğilimi AK Parti yönünde.

Numan Kurtulmuş bir beyefendidir, naziktir, ölçülüdür. Hiçbir zaman kibir duygusuna kapılmayacağından eminim. AKP’ye tek başına gitmek gibi bir ‘ikbalperestlik’ yapmayacağını da söyleyebilirim.

AKP Parti Genel Başkan Yardımcısı Ekrem Erdem, “Numan Kurtulmuş, partimizin 300 bininci üyesi olabilir” diye çok kaba ve buram buram siyasi kibir kokan açıklama yapmış, Kurtulmuş da “Herkes haddini bilsin” diye tepki göstermişti.

Bu birleşmelerde böyle sorunlar yaşanır. Numan Kurtulmuş’u Erdoğan sonrası lider gibi görmek, fanteziden öteye geçmez, siyasi gerçekliğe aykırıdır. Ama itibarlı bir konum verilmesi de tabiidir.

Her neyse, HAS Parti, AK Parti’ye katılma yönünde bir “sath-ı mail”e girmiştir artık. Sonuçlarını zaman içinde göreceğiz.

(Hürriyet gazetesinden alınmıştır)